6 Ekim 2008 Pazartesi

Spor Basını Ahlakı

Ülkemizde spor ahlakının yerleşebilmesi ve bu konuda halkın
bilinçlendirilebilmesi için spor basınına ve dolayısıyla spor yazarlarına
büyük sorumluluklar düşmektedir.
Gazete yayınları her yaştan milyonlarca insana ulaşabilme imkanına
sahiptir. Ülkemizde yaşayan insanların çoğunun gazeteyi ellerine
aldıklarında, ilk önce spor haberlerinin bulunduğu sayfayı okudukları bilinen
bir gerçektir.Spor, centilmenliğe, dostluğa, barışa bir çağrıdır. Spor, basının bu
korularda eğitici yazılar yayınlamaya yönelmeleri, spor ahlakı acısından
büyük önem taşımaktadır. Büyük kitlelere ulaşabilen spor basını seyirci ve
taraftarlara eğitici yazılarla seslenebilmenin yanında sporun amaçlarıyla
ilgili mesajlar yollayarak, onları taraftarı oldukları kulüp adına centilmenliğe
davet etmelidirler. Bilhassa “derby” olarak nitelendirilen karşılaşmalardan
önce her iki takımın yönetici, sporcu ve antrenörlerinin diğer takım veya
maç hakkındaki görüşleri, basın tarafından, taraftarları kışkırtıcı şekilde
yansıtılmamalıdır.Ayrıca gazete yayınlarında bir haberi duyururken kullanılan dil,
toplumsal ahlaki değerleri göz önünde bulundurarak düzenlenmelidir. Ancak
üzülerek ifade etmeliyiz ki, spor basınımız bu konuda yanlış bir tutum
içerisindedir.1992 yılında, UEFA Kupası’nda galip gelen bir takımımızın
galibiyet haberini; “Fenerbahçe, Botev’in anasını belledi” (Fotospor, 1992,
s.1) şeklinde duyuran bir gazetenin kamuoyuna vereceği ahlaki mesajlar en
derece eğitici ve faydalı olabilir?Spor olaylarının kamuoyuna duyurulmasında kullanılan ahlaki
mesajlar, küfre varacak kadar belden aşağı verilmemelidir. Milli maçlarda
alınan olumlu sonuçlar toplum olarak hepimizi mutlu etmektedir. Ancak bu
mutluluk, bu güne kadar getirdiğimiz bir takım ahlakı değerleri
zedelemektedir. Zira okul dışı faaliyetlerde sporla ilgilenen ve spor
olaylarını basından takip eden gençlerin, spor kültürü bu kavramlarla kısıtlı
kalacak ve yüce ahlaki değerler ikinci plana atılmış olacaktır. Spor basını her
şeyden önce olayları tarafsız olarak okuyucuya aktarmalı, tarafsızlık ilkesini
kendine çıkış noktası olarak almalıdır.
Ayrıca spor alanları dışında, sporcuların yaptıkları ahlaki değerlerle
bağdaşmayan, mesela; içki, kumar, gece hayatı... gibi ahlak dışı davranışlar,
basında diğer sporcuları özendirecek şekilde verilmemelidir. Spor, her
şeyden önce disiplin isteyen bir uğraştır. Bu şeklide yaşayan sporcuların,
spor alanlarında günden güne daha başarısız sonuçlar aldıklarından
bahsedilerek, diğer sporcular spor basını tarafından bu şeklide yaşamaya
teşvik edilmemelidir.Basının devlete karşı özgürlüğünü savunabilecek, toplum önünde
basının saygınlığını koruyabilecek bir kuruma ihtiyacı vardır. Bu da basın
ahlak yasalarının hazırlanması ve özdenetim kurumlarının ABD’de
gazetecilerin oluşturulmasıyla mümkün olabilir. Los Angeles Times
yazarlarından David Show, gazetecilerin herkesten daha çok ahlaklı olmak
zorunda olduklarını yazar; çünkü yalancı bir politikacının foyalarını ortaya
çıkardıktan sonra gazetecinin yalan söylemesi büyük bir çelişki olacaktır.Page 6
Ahlak tartışmalarından olabildiğince uzak kalabilmek için kabul edilen iki
vazgeçilmez kural vardır: doğruluk ve hakkaniyet. Bir gazeteci haber
izlerken gerek zaman baskısı altında, gerekse atlatılmak korkusuyla, yanlış
yapabilir. Associated Press’te kabul edilmiş bir formül, “Haberi önce al,
fakat ondan önce doğru al” der. Doğru kuralıyla bir başka sorun,
okuyucuların beklentileridir. Walter Lippman’ın dediği gibi, haber ve gerçek
aynı şey değildir. Olan bir şeyi okuyucusuna ileten gazeteci zaman baskısı
altında her zaman o haberin arkasındaki gerçeği yakalayamayabilir. Ne
olursa olsun, haber kovalarken ve yazarken gazeteci, tarafsız olmalı.
Hakkaniyet kuralı da bundan gelmektedir.
Batı basınında ahlak kavramı içinde en çok tartışılan ve kuralları
geliştirilen konulardan biri, gazetecilerin meslekleri dolayısıyla ulaştıkları
bedava olanaklar ve armağanlar olmuştur. Washington Post gazetesine
yollanan armağanlar kapıdan içeri sokulmadan hayır kurumlarına
gönderilmektedir. Bradlee’nin gazete muhabirleri için yazdığı ahlak kuralları
arasında gazetecilere haber izlerken yaptıkları harcamaları, ödemeleri ve
kesinlikle armağan kabul etmemeleri belirtilmektedir. Gazetecinin haber
kaynağından armağan kabul etmesinin endişe ile karşılanmasının nedeni,
gazetecinin tarafsızlığını yitirmesi endişesidir
Gazetecilerin haber kaynakları ile duygusal ilişkiye girmeleri
kesinlikle kabul edilmeyen bir durumdur. Bu konuda Philadelphia Inquirer
gazetesinin getirdiği kural, hiçbir muhabirin kaynağıyla, evlilik yoluyla veya
romantik bir ilişki sonucunda ilgisi olduğu kişi hakkında haber değeri olan
yazı yazmaması, fotoğraf çekmemesi ve yorumda bulunmamasıdır. Gazeteci
hapse girmek pahasına da olsa haber kaynağının kimliğini saklı tutmalıdır.
Bu konuda ABD’de gazete yazı işleri müdürleri özellikle Janet Cooke
skandalından sonra aşırı titiz olmaya başlamışlardır. Bu skandal 1981’de
Washington Post gazetesinin kazındığı Politzer Ödülünü geri vermesine
neden olmuştur. Janet Cooke, 8 yaşında eroinman bir zenci çocuğun acıklı
öyküsünden bir dizi yazmış ve Politzer ödülünü kazanmıştı. Ancak haberi
yazdığı zaman çocuğun kimliğini gizli tutmuş, yazı işleri sorumluları da
kendisini bu konuda sıkıştırmamışlardı. Ancak Cooke, ödülü aldıktan kısa
bir süre sonra yazdığı dizinin tamamen uydurma bir öykü olduğunu
açıklamak zorunda kalmış ve işini kaybetmişti. Bu olay gazeteye ders olmuş
ve önemli haberlerde muhabir eğer kaynağın adını kullanmıyorsa, hiç
olmazsa gazetedeki sorumlunun ya da bir müdürün kaynağın gerçek
kimliğinden haberdar edilmesi kuralı getirilmiştir.
Gazetecilerin kişilerin özel yaşamlarına saygı göstermekte dikkatli
olmaları gereken haber konuları arasında tecavüz ve intihar olayları yer alır.
Amerikan basınının ortak tutumu, tecavüze uğrayan kişilerin adlarının saklı
tutulmasıdır. Bir başka eğitim, 18 yaşından küçük gençlerin yasal açıdan
başları derde girdiğinde haberlerin abartılmadan verilmesidir. Bu tür olaylar
haber yapıldığında genç kahramanların kimlikleri hakkında fazla bilgi de
verilmemektedir. Gazetecinin yazdığı haberde kasıtsız yanlışlıklar yapılası
genellikle zamansızlık, hızlı çalışma, dikkatsizlik, haberi başka bir
kaynaktan kontrol etmeme ve bilgi eksikliği sayılabilir.
Harvard üniversitesi Niemon burslarının yirminci yıldönümü
nedeniyle yapılan bir konuşmada vicdan geleneği şöyle açıklanmaktadır:
Haber, dünyada olup bitenlerin kronolojik bir sıra içinde fakat ahlak
ölçülerinden geçirildikten sonra yayınlanmış şeklidir.
“Haber eşittir para”, basın anlayışı varolduğu sürece, basın
ahlakından söz etmek imkansızdır. Basında sansasyonel habercilik, traj,
promosyon ve reklam savaşları habercilik anlayışını metalaştırdı. Meyda bir
silah gibi kullanılıyor. Oysa medya amaç değil, bir araç olarak kullanılmalı.
Sözü edilen sorunları çözmek için, “Etik raporu” oluşturulabilir. “Etik
raporu”, istihdam ve transfer gibi durumlarda göz önünde bulundurulmalı.
“Etik raporu”, süzgeç işlevi yaparak, ahlakı gazeteciler için geçiş hakkı
sağlayarak, ahlaksız olanları da devre dışı bırakacak. Basın ahlakı özetle,
gazetecinin kendi ahlakına bağlıdır.
Uluslararası Çalışma Örgütünün 1928’de yayımladığı “Gazetecilerin
Çalışma ve Yaşama Koşulları” üzerine raporu önemli noktalara değiniyordu:
Gazeteci normal bir yaşam sürmeye izin verebilecek ücret alabilmeli,
çalışmasını verimli kılacak, düşüncesini sınırlamayacak belirli bir iş
güvencesine sahip olmalı, yoğun çalışmanın yaratacağı zihinsel yorgunluğa
karşı korunmalı. Rapora göre, gazetecinin iş güvenliğini en çok ekonomideki
değil, düşünce alanındaki bunalım tehdit eder. Söz konusu şartların
uygulanmasıyla, basın ahlakından söz edebiliriz.

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com

Hiç yorum yok: