22 Eylül 2008 Pazartesi

Spor

Spor Nedir?

Spor evrensel kültürün bir parçası dünyada dili ırkı dini farklı insanları birleştiren önemli bir vasıtadır. Dünya barışına katkı sağlayan bir etkinliktir diyebileceğimiz gibi çağımız sporunu; fiziksel faydalarının yanı sıra insanların ruhsal sağlığını da olumlu yönde etkilemek sosyal ve moral kazançlar sağlamak amacı ile yapılan hareketler topluluğu olarak da tanımlayabiliriz. Görüldüğü gibi sporun belirli sözcükle kalıplaşmış klâsik bir tanımı yoktur.

Spor sözlük anlamı olarak lâtince DİSPORTARE ve DESPORT biçiminde "dağıtmak bir birinden ayırmak" anlamına gelen sözcüklerden 17 yüzyıldan sonra günümüze gelinceye kadar ilk hecesi aşınarak "SPORT" biçimine dönüştüğü araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir.

Britannica ansiklopedisi spor'u " Belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler." olarak tanımlamaktadır. Sportif öğelerin tümünde dinlenmek eğlenmek olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir kaynaşma da vardır. Toplumla kaynaşma ve özdeşleşme konusunda spora önemli görevler düşer. Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları serbest zamanları ve yaşam seviyeleri düzenli olarak artan sanayileşmiş ülkelerin özlemini duyduğu yeni bir yaşam şeklinin ayrılmaz parçasıdır.

Spor'un Ortaya Çıkışı

Insanlık tarihinden bu güne değin insanoğlu hep çalışa gelmiştir. İlk çağlardan günümüze kadar savaş için çalışmış barış için çalışmış kendi egoları olduğu kadar içinde bulundukları toplum için çalışıp durmuşlardır. Peki böyle bir efor kaybı ile bu insanların hepsi spor mu yapıyordu? Sözcüğünün bu günkü tanımına göre tarihte spor ne zaman başlamıştır? Sporun ne zaman başladığının belirlenmesi hemen hemen olanaksızdır. Bazı araştırmacılar bu soruya "Spor insanlığın yer yüzüne yayılması ile başlamıştır." derken bazıları ise spor'u; "İnsanların ilk çağlarda ana babalarından daha sonra içinde yaşadıkları kavim ve kabilelerden taklit etmek suretiyle öğrenmişler." demektedirler.
İnsanın doğadaki ilk hareketini spor olarak kabul edersek bu konudaki görüşlerin çatıştığını görürüz. Spor vücudu çalıştırmak suretiyle elde edilen güçle bazı işleri yapmak demektir anlamında kullandığımızda; ilk çağlardan bu güne değin yaptığımız her türlü çalışmanın spor olduğunun kabullenilmesi gerekerdi.

Spor'un Yararları Ve Zararları

Sporun Zararları

Sıklıkla, sporun sağlığı bozan bir çok faktörün kaynağı olduğu unutulur. Sporun yararlarını bir tarafa koyarak, “hasta olmak istiyorsanız spor yapın” da diyebiliriz.
Yılda milyona yakın ölümün spordan kaynaklandığı tahmin edilir. Ölümler yalnızca, otomobil yarışçıları ya da alpinistler gibi üst düzey sporcuların şaşırtıcı kazalarından kaynaklanmaz. Ölümlerin çoğu yetersiz hazırlanma yanlışlıklarından da kaynaklanır; güneş altında tenis oynamak, çok yoğun bir koşu sonrası ya da yüzerek gereğinden fazla kuvvetine güvenerek plajdan çok uzaklara açılma sonrası kramp girmesi nedeniyle boğulmaların görülmesi
Spora başlarken mutlaka çok dikkatli olunmalı ve hekimin öğütleri göz önüne alınmalıdır. Kırk yaşından sonra, sağlıklı olsanız bile, özellikle kardiyak yıkımlardan sakınmak için düzenli olarak hekim kontrolünden geçmek gerekir. Spora bağlı kazalar ve sonuçlarını 4 guruba ayırabiliriz; kalp-damar bozuklukları, travmatik sorunlar, hareket sisteminde aşırı işlevsel sorunlar ve dopinge bağlı sorunlar.1. Hareket sistemi üzerine: hareket sisteminde görülen rahatsızlıklar çok fazladır fakat ağır bir sorun değildirler. Önem derecesine göre sıralayacak olursak;
Kas tutuklukları; bu sonunlar, aşırı bir çalışma sonrası kaslarda biriken aşırı toksinlerin, özellikle laktik asitin birikmesinden kaynaklanır. Bu olay çalışmadan 24 saat sonra başlar ve 2-3 gün kadar sürebilir. Bu durum da çok su içmeli ve kaslara yumuşatıcı pomadlar sürülmelidir. Sauna ya da sıcak bir banyo iyi bir etki sağlayabilir.
Kasılma; istemsiz kas kasılmalarıdır, refleks bir reaksiyondan, aşırı uzamadan ya da eklem travmasından kaynaklanırlar. Olayın durumuna göre kas üzerine buz ya da tersine, sıcak banyo ve masaj uygulanır.
Uzama; kas liflerinin gerilmesine neden olan, kasın elastikiyet sınırının aşılmasıdır. Bu durumda zorunlu olarak tüm masajlardan kaçınmak ve liflerin toparlanması için 10 gün beklemek gerekir.
Lif kopması; belirli sayıda kas liflerinin yırtılmasından kaynaklanır ve beraberinde kas düzeyinde bir iç kanama görülür. Masaj sakıncalıdır, iyileşme en az bir ay sürer.
Kas Yırtılması; kasın yırtılması çok ağır bir tablo oluşturur. Cerrahi bir girişim gerektirir.
Tendinit; sporcularda sıklıkla görülür. Genellikle aşil tendonunda, pubisde, diz kapağında, uyluk addüktörlerinde ve dirsekte odaklanırlar (tenisçi dirseği). Tendinitler bazen tüm sportif aktivitelerin bir süre kesilmesini zorunlu kılar.
2. Kalp-damar sistemi üzerine; kalbin, saygı gösterilmesi gereken sınırlarının bilinmesi gerekir. Bu tür riskler özellikle; uzun süreden beri spor yapmayan, hiçbir ön hazırlığı olmayan, akşam karar verip sabah başlayan, kırk yaş üzeri yetişkinlerde ortaya çıkmaktadır.
Çok anlamlı bir örnek squaç’ tır ve görünmediği kadar çok şiddetli bir spordur. Tenis ve koşu da, özellikle güneş altında uygulandıkları zaman bazen tehlikeli sporlar olarak ortaya çıkarlar.
Sigara içmek ya da önemli bir fizik aktiviteden sonra saunaya girmek gibi yanlışlardan da kaçınmak gerekir.
3.Doping; Yıllardan beri doping sorunu kaygı verici boyutlara ulaşmıştır, 1988’ de Seul Olimpiyatlarında Ben Johnson’ un altın madalyasının geri aalındığı hatıralardadır. Doping olarak kullanılan ürünlerin listesi hayli kabarıktır, özellikle yapay olarak performansta iyileşme sağlayan anabolizanlar ön sırayı almaktadır. Bunlar çoğunlukla vitaminler gibi psikolojik etkiye sahiptirler. Üstelik, düşüncesizce bu riski göze alan sporcuların yaşam ve sağlıkları için gerçek bir tehlike oluştururlar.
Anabolizanlar; bunlar hormonlardır, erkek testosteronu olarak takdim edilirler. Yoğun bir antrenmanı uygulamak koşuluyla önemli ölçüde kas kitlesini artırırlar. Kaslarda kitle artışı görülse bile tendonların üzerine hiçbir etkileri yoktur, kasın kasılma kuvveti tarafından kopmalar olabilir.
Anabolizanlar bazen tehlikeli tendon kopuklarına yol açmaktadırlar. Bunun yanında, kadınlarda geri dönüşümü olmayan erkekleşme, seksüel yaşam bozuklukları, bazen kanser (özellikle prostat kanseri) gibi çok ağır tabloların kökenini oluştururlar.
Amfetaminler; en çok bilinen ürünlerdir, uyarıcı ilaçlardır. Açlık duygusunu, özellikle yorgunluk hissini yatıştırırlar. Yarışma esnasında öfori sağlarlar ve sporcu kendisini yenilmez hisseder. Fakat, uzun sürede önemli psikolojik bozukluklara yol açarlar, özellikle kişi sürekli olarak hallisünasyonlar ile karşı karşıya kalır.Kortikoidler; strese karşı mücadeleye ve çabuk toparlanmaya olanak sağlarlar. Fakat, hormonal sistemi tamamen bozarlar, kas ve tendon düzeyinde ağır yaralanmalara yol açarlar, bazen diyabete neden olurlar ya da kullanımlarından uzun yılar sonra osteoporoza yol açarlar.Kardiyak uyarıcılar; uzun zamandır, yarışma öncesi eritrosit enjeksiyonu, özellikle dayanıklılık sporlarında destekleyici rol oynadığı sanıldı. Oysa, bu doping tamamen etkisizdir ve günümüzde terk edilmiştir. Kardiyak tonik olarak bilinen ünlü efedrin bir çok öksürük şurubu ve burun damlası gibi ilaçlarda bulunur. Kafeinin aşırı tüketimi yasaktır, fakat yinede kontrole yakalanmamak için 6-8 fincan içilebilir.Medikal kontrol; sportif bir aktiviteye başlamadan önce medikal bir kontrolün yapılması kaçınılmazdır. Bu kontrol özel bir merkezde yapılmalıdır. Bu kontrolün amacı, genel olarak bir sporu yapmaya ya da belli bir spor için olası yasaklı durumların varlığını saptamayı amaçlar. Bu durum EKG, kardiyak enzimler, röntgen ve hastanın muayenesi ile araştırılır.
Kesin yasaklı durumlar;
yeni geçirilmiş miyokard infarktüsü
tipik göğüs ağrısı
konjenital kardiyopati (doğuştan kalp hastalığı)
kardiyomiyopati (kalp kasının kasılma özelliğinin azalması)
akut perikardit (kalp zarının iltihabi hastalığı), miyokardit (kalp kasının iltihabi hastalığı)
kalp ritim ve iletim bozuklukları
Göreceli yasaklı durumlar;
miyokard infarktüsü; yeterli bir aradan sonra (en az 6 ay) ılımlı egzersizi engellemez, fakat yarışma yasaktır,
kalp ritim bozuklukları (hastanın takibi gerekir),
göğüs ağrısı (EKG ve kardiyak enzimler normal, atipik göğüs ağrısı olursa spor yapılabilir),
orta derece arteriyel hipertansiyon (yüksek hipertansiyon yasak) ,
ansiyonu düşük olanlar ya da efor testinde tansiyonu yükselmeyenleBu incelemelerden sonra, hekim size yapabileceğiniz sporu önerecektir. Mesela, kulak ağrınız var ise suya dalmanız yasaklayacaktır.

Sporun Yararları


Egzersiz, 50 yaşından sonra bile yaşama sağlıklı, aktif yıllar ekleyebilir. Yapılan araştırmalar egzersize başlamanın asla geç olmadığını ve dinçlikte küçük bir gelişimin ölüm riskini azalttığını göstermektedir. Basit ve düzenli yürüyüşler yaşlılarda yaşamı uzatabilir. Ilımlı dinçliğe sahip olan bireyler, yüksek tansiyona sahip olsalar ya da sigara içseler bile düşük dinçliğe sahip olanlara göre daha düşük ölüm oranına sahiptirler.

Direnç (ağırlık kaldırma) antrenmanları yaşlı bireyler için önemlidir, çünkü bu çalışma azalan kas kitlesini, kemik yoğunluğunu ve kuvveti geri dönüştüren ve kötüye gidişatı azaltan tek yoldur.

Esneklik egzersizleri yaşlılığın getirdiği bozulmuş dengesizliği ve kas katılığını azaltır.

1. Hareket sistemi;

Sporun sağlığa yararlı olduğu tartışılmaz bir gerçektir, fakat sportif bir aktiviteye başlamak için gerekli olan temel bilgiler genelde yetersizdir. Yani, yaşınıza ve fizik kondisyon düzeyinize uygun spor türünü seçmek önemlidir. Hareket sistemi üzerine sportif aktivitenin çok büyük yararları açıktır. Kas düzeyinde, çalışan kasların tonusunda ve kuvvetinde artış görülür.

-sportif aktivite eklemlerin doğal genişlik derecesinin korunmasına ve gelişmesine olanak sağlar, ankiloza (eklemlerin katılaşması) karşı mücadele eder.

-beslenmeyi ve kıkırdakların devinme yeteneklerini kolaylaştırarak eklemlerin en iyi şekilde korunmasını ve bakımını sağlar,

-kemik düzeyinde; kalsiyum tutulmasını kolaylaştırır, yaşlı insanlarda sıklıkla görülen osteoporose hastalığına karşı mükemmel bir korunma aracıdır.

-kas tonusunun iyileşmesi sayesinde; sportif aktivite kalça, dizler ve özellikle omurga düzeyindeki ağrıların önüne geçilmesine olanak sağlar,

-bel ağrılarına karşı en iyi ilaçtır fakat, şayet omurganızın durumuna salık verilmeyen sporları ya da kötü jimnastik hareketleri yaparsanız, zararlı da olabilir,

2. Kalp-damar sistemi; salık verilmeyenler hariç, düzenli antrenmanlar kalp-damar sisteminin işlevi üzerine yararlı etkilere sahiptir; kas yapıda olan kalp, kasılma kapasitesini yükseltir ve büyük bir etkinlik gücüne ulaşır, böylece kan organizmanın dokularına en iyi bir şekilde dağılım gösterir. Diğer taraftan fizik aktivite iki önemli kalp-damar hastalıkları risk faktörüne karşı etkili biçimde mücadele eder; arteriyel hipertansiyonu düşürür, aterosikleroza karşı en iyi ilaçtır; dolaşımı iyileştirir ve sporcunun beslenmesine dikkatini zorunlu kılar; böylece, damar sistemi üzerine zararlı etkileri çok iyi bilinen, alkol ve sigara gibi toksik etkileri olan maddelerden uzak durulur.

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com


Spor'un Önemi


Sporun Hayatımızdaki Önemi

Spor yaparak stresle mücadele etmek mümkündür. Sporun iki yönden yararı vardır; hem vücutta fizyolojik değişikliklere neden olur, hem de psikolojik açıdan destek verir.Sporun fizyolojik yararları

Spor yaptıkça, akciğerlerdeki esneklik artar.Esnek bir akciğer, her nefes alışımızda daha çok oksijen almamızı kolaylaştırır. Böylece, hücrelere daha çok oksijen ulaşabilir. Özellikle stresli durumlarda artan oksijen ihtiyacımızı karşılamakaçısından, akciğerin, sistemimize destek verme kapasitesinin artması önemli ölçüde yardımcı olabilir.
Düzenli spor yapan kişilerin dinlenme halindeki kalp atım hızı, spor yapmayan kişilere oranla daha
düşüktür.Düzenli spor yapan kişi, stres altındayken, kalp atışları spor yapmayan kişilerden daha düşük
düzeyde kalır ve yavaş yavaş yükselir. Halbuki, vücudu hareketsizliğe alışmış bir kişinin kalp
atışları aniden fırlayabilir.Birdenbire başlayan bir kavgada veya sinir bozucu bir haber aldığımızda, daha önceden sözü edilen adrenalin hormonları, bol miktarda serbest bırakılır. Bunun sonucunda, dinlenme halindeki kalp atım
hızı yükselir. Kondisyonlu bir vücutta, adrenalin hormonlarının serbest bırakılma oranlarını denetim altına almak, dolayısıyla kalp temposunun iniş-çıkışlarının aşırıya kaçmamasını sağlamak kolaylaşır.
Kalp atışlarının düşük kalabilmesinin önemi, özellikle bir şok anında fark edilebilir. Düşük kalp atışları, aniden çok yükselebilecek olan kalp atışları yüzünden gerçekleşebilecek bir kalp krizine karşı bir önlemdir.Ayrıca, kişi stres altındayken kalp atışları düşükse daha sakin kalabilir ve duygularını daha rahat kontrol altına alabilir.Spor yaparken endorfin hormonları üretilir.Genellikle, yapmakta olduğumuz sporu en az 30 dakika devam ettirdikten sonra, endorfin hormonlarısalgılanır. Endorfinin vücuttaki işlevi morfine benzetilmektedir. Hem doğal bir ağrı kesici, hem de yatıştırıcı niteliği vardır.Yorucu ve stresli bir iş gününün sonunda spor yapmak, gün boyunca stresin yarattığı etkilerden arınmamıza yardımcı olur.Stresli bir günü sonunda, vücutta büyük bir olasılıkla adrenalin hormonları birikecektir. Vücutta bu hormonlardan gereğinden fazla olduğu sürece rahat etmemiz ve sakin olmamız oldukça zordur.Yapılan araştırmalar, spor sonucunda hızlanmakta olan metabolizmanın, adrenalin hormonlarından daha
çabuk kurtulmamızı sağladığını göstermektedir. Ayrıca, kişinin iş yerindeyken sinirlenmesine, üzülmesine yada endişe etmesine neden olan olayları aklından çıkarmasına yardımcı olabilir. Böylece,
akşam yemeğinde de surat asmamış oluruz!Yarım saat spor yaptıktan sonra, vücudumuzda serbest bırakılmaya başlanan endorfin hormonları, daha önceden söz ettiğimiz gibi, bizi yatıştırır ve rahatlatır. Sağlık açısından bu, sinirlerimizi yatıştırmak için alabileceğimiz ilaçlardan çok daha mantıklı bir çözümdür.
Sporun, ilaçlardaki gibi sağlığımıza dokunabilecek hiçbir yan etkisi olmaması bir yana, artık hepimizin bildiği birçok yararı da vardır. Başka bir deyişle, hem ilaçlara olan bağımlılığımızın azalması, hem de vaktimizi iyi değerlendirmenin verebileceği haz duygusu, günün sonunda spora başvurmamız için yeterli nedenlerdir.

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com

Spor Haberleri


Spor Haberleri
Daha önce bilmediğimiz, yeni, ilginç bir olayın haberci medyada yayınlanmış haline haber spor konulu bir olay ise bunada spor haberleri diyebiliriz.Peki her yeni olay spor haberine dönüşebilir mi? Her şeyden önce haber, gerçek olmalıdır. Başka bir deyişle, ilk kez duyduğumuz dedikodular veya söylentiler, doğruluğu ispatlanana kadar habere dönüştürülemez. Doğru olan her yeni olay spor haber olabilir mi? Olabilir.Yeni bir olayın haber olabilmesi için içinde bazı haber değerlerini barındırması gerekir.Haber basit dahi olsa okuyucunun dikaktini cekmesi için yazar o haberi ilgin bi hala getirerek yazar.
Basında Spor Haberleri

Basında spor haberlerininde önemli ve geniş bir yeri vardır.Sporun bircok dalları olup örn.futbol,valeybol,tenis,yüzme bunların hepsini ele alarak geniş bi yere sahiptir spor haberleri.Gerek gazetelerle gerek televizyon yada web adresleriyle bunları takip edebiliriz.
Spor Haberlerinin Önemi
Spor yapmak başlı başına cok yararlıdır tabi belli oranda ve belli kriterlere göre.Ülkemizde de spor yapan cok birey bulunmaktadır.Biz spor haberleri sayesinde onları öğrenmekte spor üzerine yaptıkları çalışmaları bilmekte ödüllerini duyup görmekteyiz.Bunlarıda televizyon. inetertten gazete vb. haber kaynaklarından ögreniyoruz.Spor haberleri bir yönden de spor yapmamış insanları spor yapmaları için teşvik eder.Onlarında spor yapmalarını böylece daha sağlıklı daha mutlu olucaklarını anlatmaya vurgulamaya çalışır.Spor haberlerinin böyle önemli yanları vardır.

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com

Spor Kültürüne Genel Bakış

Spor Ve Spor Kültürüne Genel Bakış

Günlük yaşantımızda sıkça duyduğumuz bir kelime de spordur. Spor, spor haberleri, spor sayfaları, spor saati, sporlar,sporcular ve spor ile birlikte anılan daha birçok tanım ve de kavram.Sporun tanımına ve önemine geçmeden önce uygarlık tarihinde sporun yerini değerlendirmeliyiz.Canlılığın temel belirtisi bilindiği gibi hareket olmuştur.Ve yine bilinir ki insan vücudunun eğitiminin önemli bir parçası hareketle sağlanır.İşte, bu temel mantıkla hareketin temeli beden eğitimi tarihini oluşturmaktadır. Bu nedenlerden ötürü yani hareketin insan yaşamı ile bu sıkı ilişkisinden ötürü beden eğitimi ve sporu değerlendirirken ilk insanlardan başlamak doğru bir yaklaşımdır.

Evrimleşme sürecinin ardından insanlık tarihinin başlangıcı ile birlikte spor değişik formlarıyla insanın yaşantısına girmiştir. Veya bu değerlendirmeyi o dönemdeki yaşam formunun bazı şekilleri, daha sonradan spor olgusunun doğuşuna neden olmuştur, diye de yorumlayabiliriz.O ilk çağlarda insanoğlu dönemin vahşi hayvanlarından korunabilmek için saklanmak, kaçmak ve KOŞMAK zorundaydı.Dolayısıyla tarihin ilk koşuları insanoğlunun yaşamını kotarmak için gerçekleştirdiği vahşi hayvanlardan kaçış olarak nitelendirilebilir. Yine o dönemlerde insanoğlu yaşamını devam ettirebilmek için beslenmek zorundaydı ve gerek taşlar, gerek mızraklar, gerekse oklarla vahşi hayvanları öldürmek zorunda kaldı. Bunlar da kuşkusuz tarihin ilk GÜLLE ATMA, CİRİT ATMA ve OK ATMA etkinleriydi.Dönemin gereği insanoğlu eşini seçmek veya eşini korumak için diğer insanlarla dövüşmek zorunda kaldı.Bunlar da tarihin ilk GÜREŞ ve BOKS etkinleri adı ile adlandırabiliriz.Daha sonraki dönemlerde uygarlığın gelişiminin ardından insanoğlunda boş zamanları değerlendirme kavramı yani rekreasyon adını verdiğimiz kavram ortaya çıktı.O kavramın ortaya çıkışı ile birlikte boş zamanı olan kesim, doğal olarak geçinmek için çalışmak zorunda olmayan veya ekonomik durumu çok iyi olan kesimde spor yaşantılarının bir parçası olarak rol almaya başladı. Kimisinde avlanma, kimisinde evcilleştirilen hayvanlar atlarla yarışma ve daha değişik şekiller.Özellikle ülkemiz gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde spor önemli bir dinamiği oluşturur. Ülkemiz insanının spor ile olan ilişkisi genelde izleyici , taraftar boyutundadır.Sporun insan sağlığı ve insan gelişimi için ne oranda önemli olduğunun bilincine ülkemizde varılmamıştır.Her şeyin ötesinde bir çocuğun fiziksel ve mental(zihinsel) gelişim sürecinde spor çok önemli bir etki yapmaktadır. Spor onun sağlığına ve gelişimine koyacağı önemli katkıların dışında, onun kişiliğinin oluşumunda paylaşma, ekip çalışması gibi günümüz dünyasında çok önemli olan kavramlarla tanışmasına ve onları benimsemesine yol açar. Burada sizlere öncelikle spor olgusunun tanımından yola çıkarak, spor kültürünün ne olduğunu,antik olimpiyatları, modern olimpiyatları, sporun toplumsal boyutlarını, insan sağlığı üzerine olan olumlu ve olumsuz etkilerini, engelliler için geliştirilen sporlardan söz edeceğiz.Spor çok önemli bir olgudur. Ama ülkemiz realitesinde bu önemli olgu çok basite alınmaktadır. Bugün bu ülkedeki en büyük futbol takımlarında hangi oyuncunun oynatılması gerektiği, hangi sistemle oynanması gerektiğini, bir mesleği ve işi olmayan kahve köşelerinde zaman harcayan çok sayıdaki insanımız o takımın teknik direktöründen daha iyi bildiğine inanmaktadır.Bu da spor gibi bilimin tüm alanları ile içli dışlı olmuş bir bilim dalının küçümsenmesine neden olmaktadır.Bugün gelişmiş ülkelerin özel üniversitelerinde eğer paranız yok ise sadece sanat ve spor bursları ile eğitim alabilirsiniz.Sizlere çok basit bir örnek vermek istiyorum. Belirli bir zeka düzeyindeki insanların nerede ise tümü belirli bir eğitimden sonra en saygın mesleklerin sahibi olabilirler.Ama belirli bir fiziksel yapıya sahip insanların tümünün içinden, belirli bir eğitimden sonra sporcu veya sanatçı olma olasılığı çok ama çok düşüktür. çünkü, sporcu ve sanatçı olabilmek için devreye herkesin sahip olduğu fiziksel ve zihinsel özelliklerin dışında yetenek adını verdiğimiz ve çok az sayıda insanın sahip olduğu özellikler gerekmektedir.Bu nedenlerledir ki sanatçılar ve sporcular özel insanlardır. Ve unutulmaması gereken ülkelerin gelişmişliklerinde, bilim adamları sayısı kadar sanatçı ve sporcu sayıları da önemli yer tutar.Spor kavramı karşımıza çeşitli tanımlarla gelmektedir. Bu tanımlara şu şekilde sıralayabiliriz:“Bedenin dayanıklılığını, güçlülüğünü artırmayı amaç alan ve genellikle oyun, yarışma anlayışıyla yapılan bedensel etkinliklerdir.”“Bireysel ya da toplu oyunlar biçiminde, bazı kurallara göre gerçekleştirilen ve genellikle yarışmalara konu olan beden hareketleri bütünü.”“Ferdi ve kollektif oyunlar şeklinde yapılan, genellikle yarışmaya yol açan, bazı kesin kurallara göre uygulanan ve ani bir yarar beklemeyen beden hareketlerinin tümü.”“Spor yapan(sporcu) açısından kazanmaya dönük teknik ve fizik bir çaba; izleyen açısından yarışmaya dayalı estetik bir süreç; toplum genelince oluşturulan bütün içinde de , yerine göre o toplumun çelişki ve özelliklerini olduğu gibi yansıtan bir ayna, yerine göre onu yönlendirebilen etkili bir amaç, ama son tahlilde, önemli bir toplumsal kurumdur.”Bu ansiklopedik tanımların dışında tarih boyunca beden eğitimi ve spor konusu filozoflarında ilgi alanı içersinde olmuştur. Özellikle Antik çağ daki spor konusunda, Grek kökenli filozoflar Grek felsefesinin olgunluk döneminde beden eğitimi ve spor ile ilgili olarak şunları söylemişlerdir:Aristotelese göre jimnastik şudur:“Hangi hareketlerin vücuda yararlı olduğunu, doğanın insan vücuduna ölçülü olarak bağışladığı niteliklere göre bunların hangilerinin iyi ve uygun düşeceğini araştıran bir bilimdir.”Platon ise jimnastik için şöyle demektedir:“Her canlı varlık, içgüdüsü ile daima sıçramak, zıplamak ister. Bunun kendine göre bir ritmi vardır. Bundan da dans ve müzik doğar. Genç yaratıklar vücutları ve sesleriyle uslu durmazlar. Düzensiz bir şekilde sıçrayıp, gürültü ederler. Fakat, insanlar adına ritim denilen ve sesteki alçak ve yüksek perdelerin uyuşumu bir ahenge sahiptir.”Sokrates ise jimnastik için şöyle der:“Vücuda güzellik ve güç kazandırmak üzere yerine getirilmesi gereken ahlaki bir ödevdir.Bunun sorgulanması büyük ayıptır.”vet, bu filozoflardan önce yedi bilgeden biri olan yasa koyucu Solon beden eğitimine verdiği önemi ve değeri şu sözleri ile ifade etmektedir:“Beden alıştırmalarını gençliğe sadece yarışmaların hatırı için tavsiye etmiyoruz. Onları sadece yarışmalara katılsınlar diye bu işlere zorlamıyoruz. Gençler bu çalışmaların sonunda kendileri ve vatanları için büyük değer taşıyan erdemler kazanıyorlar. Yaptıkları iş bütün iyi vatandaşların uğrunda uğraştıkları bir ortak dava ile ilgilidir.Gençler görünüşte çamdan, meşeden,zeytinden veya defne dalından yapılan fakat anlamında insanların bütün mutluluğunu taşıyan çelenkler uğruna yarışıyorlar. Ben bu ferdin ve toplumun ortak özgürlüğünü, refahını, güvenini, şan ve şerefini bir kelime ile tanrılardan dileyebileceğimiz en güzel şeyleri kastediyorum. İşte, bütün bu güzel şeyler, uğrunda mücadele edilen çelenklerin örgülerinde saklıdır. Büyük yarışma bayramları bunlara ulaşmaya olanak sağlar. Jimnastik alıştırmaları ve yarışmalar vatandaşları bu amaca götürmek için düşünülmüştür. Onların ödülleri de aynı düşüncenin ürünüdür. Yarışmalar büyük ve ortak toplum davalarımızın, uğraşlarımızın küçük bir örneği, çelenkler de uğrunda mücadele edilen büyük manevi değerlerin birer sembolleridir.”Evet, Antik çağ filozoflarının beden eğitimi ve spor konusundaki yaklaşımları böyleydi. Bilindiği gibi spor günümüzde müzik ile birlikte tüm dünyada konuşulabilen evrensel bir dil niteliğini taşır. Spor dinleri, dilleri, ırkları, eğitim düzeyleri, sosyal konumları ne olursa olsun aynı kurallar içersinde, insanların bir araya gelip, bireysel veya takım olarak yarışabildiği bir ortam yaratır. Spor gerek yarışma bazında, gerek rekreasyon bazında, gerek sağlık bazında, gerek izleyici bazında dünya kültürünün bir parçasıdır.Spor bugün iletişim araçlarının yaygınlaşmasının da ciddi oranda etkisiyle birçok kişi tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak ilgi görmektedir.Spor büyük bir toplumsal dinamiktir.çünkü, spor giderek daha çok kişi tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak ilgi görmeye başlamış daha organize hale gelmiş ve uluslar arası bir saygınlık prestij gösterisi konumunu alarak ulusları sevince ya da yasa sürüklemeye başlamıştır. Spor günümüzde insanın toplumsal yaşamına derinlemesine girmiş ve toplumsal yapıya göre biçimlenmiş bir olgudur.

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com

Türkiye'de Spor Bakışının..

Türkiye'de Spor Bakışının Etik Anlayışı

Medyada etik kodlarının en fazla ihlal edildiği çalışma alanlarından biri de spor basınıdır. Türkiye’de spor basını, neredeyse etik kodların dışında bir gazetecilik alanı olarak görülmekte, meslek ilkelerine aykırı davranışlar

etik bir bakış açısıyla tartışılmamaktadır. Oysa, etik ilkelere bağlılık,güvenilir bir basının temelini oluşturur. Basının işlevini yerine getirebilmesi ise ancak okuyucunun güven duymasıyla sağlanabilir. Gazetelerin spor
sayfaları da bu olgudan bağımsız değildir. Bu çalışmada, spor basınının ihlal ettiği etik ilkeler, spor basınının iş
yapma pratiklerini yürüten profesyonellerin değerlendirmelerine dayanarak incelenecek; spor yazarlarının spor medyasının içinde bulunduğu duruma ilişkin görüşleri tartışılacak ve etik ilkelerin ihlal edilmesinin nedenleri spor
basınının bugünkü yapılanması içinde araştırılacaktır. Böylelikle, spor basınında yeni bir etik anlayışın yapılanmasında meslek ilkelerinin daha gerçekçi temellere oturtulmasına katkıda bulunulacaktır

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com

Spor Üzerine Makaleler


Spor Üzerine Makaleler

(Yılmaz Özdil/Kahramanım Durducan-Malta Eriği)

Naim Süleymanoğlu.
Hamza Yerlikaya.
Halil Mutlu.
Nurcan Taylan.
Mahmut Demir.
Tanıyorsunuz değil mi?
Olimpiyat şampiyonlarımız.
Mehmet Okur.
Süreyya Ayhan.
Hakan Şükür.
Natalia Hanikoğlu.
Elvan Abeylegesse.
Mehmet Aurelio.
Bunları da tanıyorsunuz...
Millilerimiz.
Peki ya, Durducan Nevruz?
Tanımıyorsunuz değil mi?
Tanımazsınız...
Çünkü onu, diğerleri gibi manşet yapmıyorlar; naklen vermiyorlar.
Halbuki, Türkiye’nin hem "milli" hem de "olimpiyat şampiyonu" sporcusu Durducan... Fotoğrafını büyütüp, poster gibi odama astım.
Benim kahramanım o.
Zihinsel engelli sporcuların yarıştığı, Özel Olimpiyat Oyunları, Çin’de başladı. 167 ülkeden, 7 bin 200 sporcu katılıyor. Açılış töreninde, 80 bin kişilik Şanghay Olimpiyat Stadı, hıncahınç doldu... Başta ABD, 12 ülkede "naklen" yayınlandı! Arnold Schwarzenegger, Colin Farrell, Vanessa Williams, Yao Ming gibi dünyaca ünlü yıldızlar oradaydı.
Türkiye de var orada...
62 sporcumuzla birlikte.
Aslında 20 kategori var; biz, futbol, basketbol, voleybol, atletizm, yüzme, masa tenisi ve bowling dallarıyla katılıyoruz. Türkiye Özel Sporcular Derneği Onursal Başkanı Dilek Sabancı da orada... Kafilemizin resmi geçidi sırasında, Coca Cola’nın 1 Numarası, Türkiye’nin gururu Muhtar Kent de, çocuklarımızla birlikte yürüdü; elinde Türk bayrağıyla.
Dünya, bu olimpiyatı konuşuyor.
Yok di mi haberiniz?
Durducan, 15 yaşında.
Down sendromlu.
100 metre sırtüstünde Olimpiyat Şampiyonu oldu, Olimpiyat Şampiyonu... Ay yıldızlı formasının göğsüne taktı, altın madalyasını.
İstiklal Marşımızı dinletti.
Duymadınız...
Bowling takımımız da, 191 puanla Olimpiyat Şampiyonu oldu. Bu puan, Özel Olimpiyat Tarihi’nin rekoru!
Yine yüzmede, Fatih Türkmen ve İsmail Cem Alev, gümüş madalya aldı.
Özlem Turanlı, bronz.
Basketbol milli takımımız, Japonya’yı devirdi, çeyrek finale çıktı, rakibimiz İspanya... Voleybol milli takımımız, Çin’i eze eze yendi; Jamaika ile Yunanistan’ı rezil etti; hep 2-0... Sırada Rusya ve Finlandiya var.
En genç millimiz, 10 yaşında.
Gökay Aydemir... Jimnastikçi.
Kafilenin adeta maskotu.
Herkes ona sarılmak istiyor, herkes onun yanağından makas almak istiyor, herkes onu öpmek istiyor.
O sıkılıyor.
Elinde meyve suyu, sessiz sakin bir kenarda oturmak istiyor; kimseyle konuşmadan, kimseyle göz göze gelmeden... Her zamanki gibi.
Tanımıyorsunuz değil mi?
Tanımazsınız.
Kendi ağırlığının 3 katını kaldıran dünyadaki ilk insan Naim, "Türk gibi kuvvetli" olduğu için kaldırmamıştı o ağırlığı...
Allah vergisiydi.
Bel kemiğine saplanan omurgasının çapı, normal insanlara oranla 2 kat büyüktü.
Yani, doğuştan.
Durducan’ın durumu da doğuştan.
Onunki de Allah vergisi.
Niye birini alkışlayıp, öbürünü alkışlamıyorsunuz ki?
Niye birinin müsabakasını naklen verip, öbürünü vermiyorsunuz?
Ne işe yarar TRT?
Spor programlarına telefonla bağlanıp fırça mırça atan RTÜK Başkanı... Aloo?
Gelişmiş bir ülkeye gidin, "ne kadar çok engelli var bu ülkede" dersiniz... Her yerde görürsünüz. Çünkü o ülkelerin engelli vatandaşları, hayatın içinde yer alabilir. O ülkeler, engelli vatandaşlarını da düşünür, ona göre dizayn eder şehirlerini...
Ya Türkiye?
Gelsin buraya bir yabancı, "bu ülkede hiç engelli yok" der. Çünkü engelli vatandaşlarımız, hayatın içinde yer alamaz. Çünkü, kömür, bulgur dağıtanlar, sadakayı bile şova dönüştürenler, iftarları Olimpiyat Çadırı’nda yapanlar, engelli vatandaşlarımız için kılını bile kıpırdatmaz. Çünkü zihinsel ve bedensel engelleri nedeniyle "oy veremez" o vatandaşların çoğu!
E oy yoksa, niye hizmet olsun ki?
Lütfen... Olimpiyatın bitmesine 5 gün daha var. Gösterin şu çocukları...
Manşet yapın, naklen verin.
Çünkü diyor ki onlar...
"Bana kazanma şansı verin!
Kazanamasam bile...
Destekleyin!"
Tek istekleri bu.
Malta Eriği
Adamın futbolcusu aşcı, fırıncı, muslukcu. Bizimkinin bırak aldığı parayı futbolcusunun ismi bile "Servet". Koskoca Alex Ferguson; İngiltere de 9 defa lig şampiyonluğu, 2 defa kupa galipler şampiyonu, 1 defa şampiyonlar ligi şampiyonluğu, süper kupa, kıtalararası kupayı aldı, ancak "Sir" olabildi. Bizimki İmparator. Bol keseden asalet, kaçınılmaz rezalet...

(Ergun Hiçyılmaz/Geçmişten Bugüne)
Ben onları tanıyorum... Sevinçlerden çok hüzün büyüten, "acıyı bal eyleyen" onlardır.
Lacivertli elbisede değil, formada görmüşlerdir. Orkideli bir dünyada değil, en fazla sarı papatyalı kırsal alanların çocuklarıdır. Karanlık dünyalarına ışık sadece "Fenerbahçe" burnundaki "Fener"den düşer.
Onlar vardır ve sadece "varlık"la değil "yok"lukla da var olmuşlardır. İhaneti görmüş, ihaneti yaşamış ama hiç ihanet etmemişlerdir. Yoksul ve çilekeş olup, inanılmaz ve anlatılmaz bir sevgi zenginliğe ile yaşarlar.
Saf ve arınmış yüreklerinde başka bir sevgiliye yer vermemiştir onlar. Belki daha hırçın ve daha kıskanç sayılır onlar. Yendiklerinde olduğu kadar yenildiklerinde de "büyük" olabilmişlerdir. Ki yaşları 10-12 olsa bile.
"Canım feda olsun sana" diye haykırıp, baba harçlıklarını, ya da vardiyaların terle ıslanmış paralarını gişelere bırakan onlardır. Hayatla randevularını, takımlarının maçlarına göre ayarlayan "seninle gülerim, seninle ağlarım" diyen onlardır.
Bodrum ve Marmaris'in bronz güneşi düşmez onlara.. olsa olsa deplasmanların "halk tarifesi" uygulayan otobüsleriyle "maç turları"na katılır ve 5 değil, boş yıldızlı otellerin sıradan insanları olurlar. Tatil güneşi ile değil, sonuçla yanar onlar.
Kıskançlık ve öfkeli, bağnaz ve dertli, kimbilir saçları "sarı"ya, gözleri laciverte çalan bir kız düşlemektedirler. Öfke selinde mısra yerine, küfürle kafiye yapsalarda duyguları vardır onların.
Herkes gibi resimler asılıdır duvarlarında... Kendilerinden ve yakınlarından ve sevgililerinden çok, Zeki Rıza'ların, Lefter'lerin, Can'ların, Aykut'ların ve Oğuz'ların resimleriyle süslüdür dört duvarları...
Fenerbahçe'ye tutsak yaşar onlar... Fenerbahçe'ye "müebbeden sevdalı" ve parangalı olup, özgürlük ve yaşama sevinci adına ne varsa herşeyi orada görürler.
Bütün soluklarıyla tükenmez bir inancı haykıran "bugün olmadı, yarın mutlaka" diyenlerde onlardır.

(Sabit Horasan/Mevlana Hoşgörüsü ve Sporda Fair Play)
Spor'un taban birlikleri son aylarda, bir birleriyle yarış yaparcasına düzenledikleri kaliteli spor etkinlikleriyle Konya ve Türk sporuna damga vurdular.. ASKF, Bera otelde yapılan "2007'nin enleri ödül töreni" ile gövde gösterisi yaptı.. Spor'dan sorumlu Devlet Bakanı M. Ali Şahin'in de katıldığı ödül töreni panelle devam etti. Konuşmacılar "Mevlana hoşgörüsü" üzerine güzel sözler söylediler.. TÜRFAD, "İnsanlar yaşarken de anılmalıdır" etkinliği ile kendisini gösterdi.. Bir çok ünlü spor adamının katıldığı, Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Erol Güngör konferans salonundaki programda 21 kişiye plaket verildi..
Taban birlikleri arasında, en güzel etkinliği de TÜFAD (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) Konya şubesi düzenledi dersek abartmamış oluruz.. Teknik Direktör İsmet Karababa Başkanlığındaki dernek yönetimi ile Cengizhan Sigortanın işbirliğiyle gerçekleştirilen ve iki kez tekrarlanan, "Mevlana hoşgörüsü ve örnek davranış" ödülleri töreninin Özkaymak otelde yapılan ilkine, Konyaspor eski teknik direktörlerinden ve Futbol Federasyonu koordinatörü Özkan Sümer katıldı. İkinci ödül töreni ise Dedeman'da yapıldı ve çok sayıda spor adamı hazır bulundu.
Etkinliklerin ana temasını, "Mevlana hoşgörüsü ve fair-play" oluşturdu.. "UNESCO 2007 Mevlana yılında Mevlana felsefesi ve futbolumuzda fair-play" konulu panel, A Genç Milli takımın Makedonya ile Konya ve Çumra'da oynadığı iki özel maçla, adeta gündemi değiştiren TÜFAD Konya şubesi, spor'un taban birlikleri arasında en doyurucu organizasyona imza attı. Konyalı sporseverler, genç milli takım düzeyinde de olsa yıllar sonra bir Ulusal maç izleme olanağı bulurken, TÜFAD Başkanlar Kurulu toplantısı, ile birlikte Grossroott Futbol oyunları,Futbol konulu Resim ve Kompozisyon yarışması,Grassroots gönüllü Antrenör kursuda bu büyük organizasyonun içerisinde Konya'da gerçekleştirildi.
"UNESCO, Mevlana yılında Mevlana felsefesi ve futbolumuzda fair-play" konulu panele, TÜFAD Genel başkam İsmail Dilber, Milli takımlar teknik direktörü Fatih Terim, FİFA Hakemimiz ve TFFHGD Genel Başkanı Selçuk Dereli, TÜRFAD Genel Başkanı ve TMOK Fair Play Köseyi Bşk.Yrd.Yılmaz Tokatlı, Federasyon Yönetim Kurulu üyesi Erdal Batmaz, Antalyaspor Başkanı Sedat Peker,Konyaspor Kalecisi Oguzhan, tektik direktörler Tınaz Tırman ve Erkan Kural gibi ünlü spor adamları ve teknik adamlar katıldı.. Panelde, Mevlana'mn hoşgörüsü, fair-play anlatıldı.. Türk ve Dünya spor camiasına mesajlar verildi..
Konya ve Türk sporu adana her kim, ne yaparsa yapsın, katkılarından dolayı teşekkür etmek, kutlamak lazım.. Türkiye Futbol Federasyonu ve Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği Genel merkezi'nin işbirliğiyle gerçekleştirilen Konya etkinliklerine öncülük eden Konya şubesi yönetim kurulunu ve ana sponsor Cengizhan Sigortacılık yetkililerini, Şeker Fabrikası ,Büyükşehir Belediyesi yetkililerini de desteklerinden dolayı kutlamadan geçemeyeceğim. Onlar, övgüyü hak ettiler. Böylesine büyük organizeleri gerçekleştirmek cesaret ister.. Belki organize de küçük hatalar olabilir, ama yapılan eleştirilere katılmamız olası değil. Elbetteki, o hatalar da dernek yöneticileri için tecrübe olmuştur.. Mevlana yılında daha yeni organizeler gerçekleştirilmesini bekliyoruz, yapılacağına da inanıyoruz..

Ali Akdeniz
Bu makalemde ülkemizdeki futbol kültürüne değinmek istedim, son dönemlerde oldukça fazla eleştirilere maruz kalan futbol kültürümüzü biraz irdelemekte fayda olduğu kanaatindeyim.

Taraftarların maç öncesi stad dışındaki olumsuz davranışları, maç sırasında tribündeki davranışları, spor yazarlarının televizyon programlarındaki pervasızca yaklaşımları, futbolcuların saha içindeki agresif yapıları, teknik adam ve yöneticilerin şovları ile sürekli gerginlik ve kavga ortamına sürüklenen futbol kültürümüz yeni yetişecek nesiller için hiçde iyi bir görüntü vermemektedir.

Avrupa futbol birliği Uefa ve spordan sorumlu Devlet Bakanlığı arasında bocalacayıp duran Futbol Federasyonu tam olarak hangi yöne gideceğini bilemez bir durumdayken futbolun geleceği ve güvenliği ile ilgili çok fazla faydalı çözümler üretememektedir. Öncelikle Futbol Federasyonu Devletten ve haliyle politikadan tamamen soyutlanarak bağlı olduğu üst federasyonlar Fifa ve Uefa nın direktifleri doğrultusunda futbolumuzun kriterlerini bu kurumların standartlarına yükseltmelidir.

Bu standartlar sağlandıktan sonra Futbol federasyonu klüpler ile yapacağı sıkı çalışmalar sonunda yukarıda bahsedilen olumsuzlukların kalıcı olarak ortadan kaldırılması için gerekli adımları atmalı sporcularından taraftarına, teknik adamlardan spor yazarlarına kadar futbol kültürünün tüm aktörlerini içine alan bir eğitim ve öğretim kampanyası düzenlemelidir.Ancak bu kampanyalar başaltılıp öylece sonuçlandırılmamalı titizlikle takip edilerek sonuç alınana kadar ve sonuç alındıktan sonra bile ısrarla uygulanmaya devam edilmelidir.

Ancak böylelikle ülkemizdeki yozlaşmış futbol kültürünü düzeltebilir ve insanların eşleri çocukları ile tereddüt etmeden maç izlemeye gidebileceği bir ortamı sağlayabiliriz.


Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com

Sporla İlgili Röpörtajlar

Sporla İlgili Röpörtajlar

Adnan Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Görevlisi ve Aydın Belediyespor Antrenörü Sayın Necmettin Parlak Hocam ile çok keyifli bir Röportaj.

Adnan Aytaşkın : Kendinizden Bahseder misiniz?
Necmettin Parlak : 21.01.1976 yılında dünyaya geldim. Konya Ereğli Belkaya Köyündenim. İlkokul, Ortaokul ve Lise eğitimimi Konya Ereğli’de tamamladım.
A.A. : Üniversite Eğitiminizden Bahseder misiniz?
N.P. : 1994 yılında Selçuk Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünü kazandım. Ancak 2 sınıftan sonra bıraktım. 1996 yılında Niğde Üniversitesi (BESYO) Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’nu kazandım. 2000 yılında mezun oldum.
A.A. : İlk görev yeriniz neresiydi?
N.P. : 2000 yılında Niğde Üniversitesi’nden mezun olduğum yıl Şanlıurfa’da Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir okulda öğretmen olarak göreve başladım.
A.A. : Askerliğinizi nerede yaptınız?
N.P. : Vatani görevimi 2002 yılında Kars Sarıkamış’ta Asteğmen olarak yaptım.
A.A. : Evli misiniz?
N.P. : Evet. Yeni evliyim mutlu bir aile hayatım var.
A.A. : Adnan Menderes Üniversitesi BESYO‘da ne zaman göreve başladınız?
N.P. : Adnan Menderes Üniversitesi (BESYO) Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu’na 2004 yılında Öğretim Görevlisi olarak atandım. Halen görevime devam ediyorum.
A.A. : Kaç yıl amatör spor yaptınız?
N.P. : 14 yıl boyunca Ereğli Şekerspor, Ereğlispor, Niğde Şekerspor kulüplerinde futbol oynadım.
A.A. : Antrenörlük hayatınızdan bahseder misiniz?
N.P. : 2004 yılından itibaren Aydın’da İncirliova Belediyespor Kulübünde ve Aydın Belediyespor Kulübünde Antrenörlük yaptım. Şuan hala Aydın Belediyespor’da görevime devam ediyorum.
A.A. : Dünya’da ve Türkiye’de Futbol’u anlatır mısınız?
N.P. : Kuralları ve Oyun mekân’ının geniş olması itibariyle futbol ilk çağlardan günümüze kadar en çok yapılan ve sevile gelen bir spor dalı olmuştur. Dolayısıyla Dünya Kamuoyunda ve Türkiye’de en çok sevilen spor dalı futbol olmuştur. Bu özelliği ile Futbol Uluslar arası arenada ve yurdumuzda en çok paranın kazanıldığı, Sosyal ve Politik reklâm aracı olarak kullanılan, kitleleri peşinden sürükleyen bir alandır.
A.A. : Altyapıya, amatör futbola gelirsek hocam neler söylemek istersiniz?
N.P. : Futbolun kalitesini yükseltmek ve iyi futbol mantalitesine sahip olmak için tüm dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de altyapı’ya önem verilmiş, futbolun spor olmakla birlikte kişilerin fiziksel, fizyolojik gelişim ve eğitimine de katkıda bulunduğu görülmüştür. Ancak altyapı konusunda gelişmiş dünya ülkeleri, futbolla özdeşleşmiş ülkeler (Hollanda, Almanya, Brezilya, Arjantin) futbolcu yetiştirme konusunda daha bilinçli hareket etmektedirler. Bunlarda da tabi ki coğrafik, iklimsel ve sosyolojik etkileri gözden kaçırılmamalıdır. Ülkemizde ise futbolun altyapıya yönelmesi ve dünya futboluna iyi yetişmiş futbolcu sunması daha yeni yeni şekillenmektedir. Çünkü futbolda eğitimli ve yetişmiş antrenör sayısı yeni yeni artmaktadır.
A.A. : Futbol’da Antrenör eğitimi hakkında neler söyleyeceksiniz?
N.P. : Bu alanda Üniversiteler Antrenör yetiştiren programlar açmış, futbol antrenörlüğüne soyunmuş antrenör adaylarımızın futbolda ilerlemiş ülkeler olan İngiltere ve Almanya vb. ülkelerde dünyanın sayılı kulüplerinde stajyer olarak eğitim almaları ve otomasyon çağında olmamız hasebiyle teknolojik nimetlerden faydalanma açısından ülkemiz altyapısında da gelişmeler başlamıştır.
A.A. : Altyapı konusunda büyük kulüplerle taşra kulüpleri arasındaki farklar hakkında ne düşünüyorsunuz?
N.P. : Ülkemizin şartları göz önünde bulundurulduğunda altyapı konusunda elbette ki maddi açıdan büyük kulüplerin, metropollerdeki kulüplerin seviyesi taşradaki kulüplere göre çok farklıdır. Örneğin daha yıldız kategorisindeki iyi bir futbolcuyu bir taşra kulübü uzun müddet elinde tutamamaktadır. Bunun sebebi büyük kulüplerin hem maddi olanakları hem tesis ve yetiştirme şartları reddedilmeyecek kadar fazla olmasındandır.
A.A. : Aydın ilimizdeki futbolda altyapı faaliyetleri hakkındaki düşünceniz nedir?
N.P. : Büyük kulüplerle egenin şirin ili Aydın’ın altyapı ile ilgili kulüplerinin rekabeti mümkün değildir. Örneğin Aydın Belediyespor yıldız takımındaki 2 futbolcudan Kerem Çağatay ve Harun Fenerbahçe yıldız takımına transfer oldular. Gittikleri kulübün eğitim imkânları sosyal imkânları son derece mükemmeldir. Büyük bir kulübün altyapısında oynayacak olmaları bu çocukların gelecekle ilgili daha rahat düşünmelerini ve futbola daha fazla ilgi duymalarını sağlamaktadır. Bu sebepten dolayı yetiştirilen futbolcuların birçoğundan uzun vadede verim alınamamaktadır. Aydın’da profesyonel kulübümüz olan Aydınspor’un kıt imkânlarla ayakta durmaya çalışması ve altyapıya gereken önemi verememesi bunda çok büyük etkendir. Çünkü futbol alanında çıtanın yüksek olması hedeflerinde yüksek olmasını sağlayacaktır.
A.A. : Aydın ilimizde Futbol potansiyeli nasıldır?
N.P. : Aydın ilimizde futbol potansiyeli çok yüksektir. Bunu tüm ege bölgesine de yayabiliriz. Aydında hemen hemen tüm futbol kulüplerinin altyapı kategorileri bulunmaktadır ve katılım son derece yüksektir.
A.A. : Futbol Kulüplerinde kurumsallaşma üzerine neler söylemek istersiniz?
N.P. : Burada önemli olan husus kulüplerde kurumsallaşma kesinlikle kaçınılmazdır. Yani maddi imkanların belirlenmesi, hedeflerin ortaya konulması, bilinçli spor yöneticilerinin kurumsallaşmanın başında olması, yetişmiş ama mutlaka eğitimli, konusuna hakim antrenörlerin kulüplerde kesinlikle yerini alması gerekmektedir. Özellikle amatör kategorilerde günlük başarıların ve kalıcı olmayan projelerin zihinlerden silinmesi gerekmektedir. Zaten amatör kategorilerin amacı topluma spor yaptırmak, eğer amaca yönelik ise işte altyapı dediğimiz bu zorlu görevi yapmaları ve sadece yetişmiş sporcuları Türk futboluna hediye etmeleri gerekmektedir.
A.A. : Aydındaki kulüplerin tesisleşme durumu nedir?
N.P. : Aydınspor, Aydın Belediyespor, Nazilli Belediyespor, Kuşadasıspor diğer kulüplerimize göre tesisleşme açısından, daha iyi durumdalar ancak onlarında yeterli oldukları söylenemez. Çünkü futbol kulüplerinde büyükler ve altyapı tesislerinin ayrı ayrı olması gerekmektedir.
A.A. : Amatör kulüpler maddi olanakları ne ölçüde verimli kullanabilmektedir?
N.P. : Zaten kıt olan imkânlar kulüplerin atılım yapmasını engellemektedir. Günlük başarılar ve getirilerden daha çok altyapıya maddi imkânlar aktarılırsa ileriki dönemlerde aydın futbolunun şimdikinden daha iyi durumda olacağını ümit etmekteyim.
A.A. : Aydınımızın profesyonel takımlarından Aydınspor ve Nazilli Belediyespor’u değerlendirir misiniz?
N.P. : Aydınspor ve Nazilli Belediyespor kulüplerimiz Türkiye 3. Liginde mücadele etmektedirler. Tüm Türkiye’de olduğu gibi bu iki kulübümüzde de maddi sıkıntılar olduğu bilinmekle birlikte bu sorun hemen hemen 3. lig kulüplerimizin tamamına yakınında bulunmakta aslında. Nazilli Belediye eski Başkanı Sayın Esat Ergüler ve Nazilli Belediye Başkanı Sayın Aytekin Kaplan ın tesisleşmeye verdikleri önem ve kaynak sağlamasıyla ayakta durabilmektedir. İlimizde altyapısı en iyi kulüplerimizden bir tanesi Nazilli Belediyespor dur. Teknik Direktör Hakkı Aslan ile de geçen sene play off şansını son hafta kaybetti, oysaki sezon başında ilk haftalarda eski hocayla sezona çok kötü başlamıştı. Hakkı Aslan hocanın takımın başına geçmesiyle birlikte başarı grafiği yakalanmıştır. Aydınspor ise zor imkânlarla geçtiğimiz yıl büyük bir mucizeyi gerçekleştirerek son haftalarda ligde kalmayı başardı. Burada da yönetimin ve Antrenör Bülent Okkan’ın şüphesiz fedakârlıkları ve aydını sevdiklerinin etkisi de büyüktür. Aydınspor’un süratle ve şiddetle altyapıya önem vermesi gerekmektedir. Aydındaki altyapıdan gelen futbolcuları araştırarak daha fazla oyuncuya yer vermesi gerekmektedir. Bu hususta Aydınspor Başkan Sayın Cemal Özdemir’i ve 2. Başkan Sayın Naci Yeşilyurt’un çabalarını bilmekte ve taktir etmekteyim.
A.A. : Aydındaki Amatör spor kulüplerini nasıl görüyorsunuz?
N.P. : Geçtiğimiz yıllarda süper amatör kulüplerimizin bir üst lige terfi etmek için yüksek meblağda ve plansızca paralar harcadıkları bilinmektedir. Ancak bu harcamalar ne kısa vadede ne uzun vadede bir başarı getirdi getirmezde. Bu liglerde tabiî ki başarı ve hedef en öncelikli kriter olmalıdır. Ancak burada kulüplerin hedefleri maddi imkânları ve altyapısı çok önemlidir. Bunlardan birinin olmadığı durumlarda başarının gelmesi mümkün değildir. Öncelikle amatör spor kulüplerimizin buna eğilmesi gerekmektedir.
A.A. : Bir üst lige çıkmaları için Amatör kulüplerimizin sizce izlemeleri gereken yol nedir?
N.P. : Birden fazla kulübümüzün her yıl başarıyı yakalamak amacıyla maddi imkânlarını seferber etmektense her yıl bir kulübümüz başarıya odaklanması ve diğer kulüplerinde bu kulübümüze destek olmaları gerekmektedir. Örneğin geçen sezon Sökespor, Kuşadasıspor, Çine Madranspor, Aydın Belediyespor, Astaşspor, Sağlıkspor ve Didim Belediyespor başarıya ulaşmak için maddi imkânlarını seferber etmişler ve çaba sarf etmişlerdir. Fakat neticede hiç birisi bir üst lige çıkamamış ve hedefler yakalanamamıştır. Tabi burada kaybolan maddi imkânlarında telafisi mümkün olmamaktadır. Çünkü yukarıda saydığımız faktörleri yerine getirememişlerdir. Olayın özeti budur.
A.A. : Aydın’da Antrenörlük ne düzeydedir?
N.P. : Geneline baktığımızda antrenörlerimizin başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü geçtiğimiz sezon Nazilli Belediyespor takımının başına sonradan geçen ve başarısız olan takımı 2.lig kapısına dayandıran Hakkı Aslan Hocamız ve Aydınspor’u geçtiğimiz yıl ligde tutan Bülent Okkan Hocamız Aydının yetiştirdiği antrenörlerdendir. Yine TÜFAD Aydın Şube Başkanı Tevfik Atatekin hocamız Adnan menderes Üniversitesi BESYO’da görev arkadaşımız olarak başarılı antrenörlerin yetiştirilmesi konusunda çaba sarf etmekte ve sürekli yerel ve ulusal seminerler düzenleyerek Aydındaki antrenörlerinin gelişmesini sağlamaya çalışmakta ve güncel futbol bilgilerini kazanmalarını sağlamaktadır. Yeni yeni üniversitenin antrenörlük bölümünden mezun olan antrenör arkadaşlarımız da aydın futbolunda çığır açmaya başlamıştır. Sonuç olarak aydında iyi bir antrenör potansiyeli bulunmaktadır. Aydınlı antrenörlere güvenilmesi gerekmektedir.
A.A. : Aydın Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu’nun (ASKF) futbolla ilgili çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
N.P. : Bildiğim kadarıyla Adnan Menderes Stadyumu’nun yanındaki 1 nolu ve 2 nolu sahaların suni çimle kaplanması konusunda Aydın ASKF Başkanı Baki Aslantaş’ın çok büyük gayretleri olmuştur. Amatör kulüplerin her yıl maddi olarak desteklenmesi konusunda yine çok büyük çabalarının olduğunu biliyorum. Bu çalışmaların artarak devam etmesini temenni ediyorum.
A.A. : Aydın Adnan Menderes üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulunda Öğretim Görevlisisiniz. ADÜ’ deki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
N.P. : Adnan Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu 4 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler Beden Eğitimi Öğretmenliği, Antrenörlük Eğitimi, Spor Yöneticiliği ve Rekreasyon bölümüdür. Ortalama 1000 öğrencimiz eğitim görmektedir. Antrenörlük bölümünde Bölüm Başkanı ve aynı zamanda Futsal Milli Takım Antrenörü Yrd. Doç. Dr. Reşat Kartal, TÜFAD Aydın Şube Başkanı Öğretim Görevlisi Tevfik Atatekin, yine Öğretim Görevlisi Hüseyin Büyükçoban ile birlikte 4 kişi hizmet vermekteyiz. Kanımca Aydın Futbolunun başta Bölüm Başkanımız Yrd. Doç. Dr. Reşat Kartal olmak üzere deneyimli bu akdemiysen ekipten faydalanması gerekmektedir. Çünkü bizim Aydın’ı ve futbolu seven insanlar olarak bu bilgi birikimlerimizi kulüplere aktarmamız en başta gelen vazifelerimizden biridir.
A.A. : Son olarak neler söylemek istersiniz?
N.P. : Günümüz hızla gelişen teknolojiye çok hızlı ayak uydurmayı, gündemi takip etmeyi ve sürekli kendini yenilemeyi gerektirmektedir. Buda ancak bilimin nimetlerinden faydalanmak ile olur. Bunu yerine getiren kulüpler, iller hatta ülkeler başarılarını istikrara bağlamışlardır. Bunun haricindeki bütün alternatifler güncelliğini maalesef kaybetmektedir. Türk futbolunun ve Aydın futbolunun daha iyi seviyelere geleceğine olan inancımı belirtir, ne mutlu sporu ve futbolu sevip bu işin çilesini çekenlere diyerek sözlerimi bitiriyorum.
A.A. : Necmettin Bey teşekkür ediyorum.
N.P. : Ben teşekkür ederim bize bu olanağı sağladığınız için Adnan Bey.

İpek Şenoğlu
İsim : Ipek Senoglu
Takma Adı : Ipeko, İpos
Nationality : Turkish
Dogum Tarihi : 8 june 1979
Dogum Yeri : Eskisehir, Turkey
Yasadığı Yer : Istanbul, Turkey
Boy : 1.80 m (5'11 1/2'')
Kilo : 70 kg (155lbs.)
Baba : Dogan Senoglu
Anne : Selma Senoglu
Ağabey : Baris Senoglu
Raket : Babolat Pure Drive
Kıyafet Sponsoru : Yok
En Sevdiği Yemek : Annemin Köftesi
En Sevdiği Müzik : Slow,Soul, R&B
Hobileri : Araba Kullanmak, Yemek Yapmak, Sinemaya Gitmek
Fobileri : Klostrofobi
Kullandığı Parfum : Estee Lauder-Pleasures
Kullandığı Araba : Renault Clio
İpek Şenoğlu yurt içi ve yurt dışında aldığı şampiyonluk ve derecelerle Türk tenisinin en başarılı sporcusudur. İpek, 41 kez tüm yaş gruplarında tekler ce çiftler Türkiye Şampiyonu olmuş ve Türkiye'yi 104 kez milli takımda temsil etmiştir.

2002 yılında profesyonel tenis oynamaya başlayan İpek, geçtiğimiz 3 sene içinde tek bayanlar dünya klasmanında ilk 300'e ve çiftlerde ilk 100'e girmiştir. İpek'in her iki kategoride geldiği dereceye ulaşan başka bir türk tenisçi yoktur.

İpek, dünya sıralamasında kazandığı puanlar sayesinde Grand Slam oynayan ilk Türk tenisçi olmuştur. Dünyanın en başarılı tenisçilerinin katılabildiği Grand Slam turnuvalarında ülkemizi başarıyla temsil eden İpek, 2005 Avustralya Açık tenis turnuvasında ilk turda olimpiyat şampiyonlarını yenerek ikinci tura atlamış, Amerika Açık tenis turnuvasında ise 3 tur atlayarak dünyanın ilk 16 takımı arasına girmeyi başarmıştır.İpek Şenoğlu'nun Hedefleri:
İpek'in öncelikli hedefi dünya sıralamasında yerini çiftlerde ilk 5'e, teklerde ilk 100'e çıkararak Türk tenisinin, Türk sporcusunun ve Türk kadınının başarısını dünyaya tanıtmaktır. İpek ayrıca, 2008 Çin Olimpiyatlarına katılmayı hedeflemektedir.

İpek yurt dışında ülkemizi başarıyla temsil etmenin yanında, ülkemizde de tenisi tanıtmak, sevdirmek ve geliştirmek adına projelere katılmayı hedeflemektedir. Çocukların ve gençlerin tenise ilgilerini arttırmanın yanında, kendisi gibi başarılı tenisçilerin yetişmesine de destek olmayı istemektedir. Bu nedenle yaşamına Türkiye'de devam etmeye karar veren İpek, çeşitli şehirlerde yapılan tenis aktivitelerine katılarak tenis sporunun yayılmasına önemli katkılarda bulunmaktadır. Tenis sporunun tanıtımı yanında, kişiliği ve başarılarıyla da gençlerimize iyi bir model olmayı hedeflemekte ve çalışmalarını bu yönde sürdürmektedir.
Kendime güveniyorum: Güzelim, çekiciyim, seksiyim
On dört yaşında, her hafta sonu Eskişehir'den İstanbul'a gelerek, tenise gönül vermesinin meyvelerini şimdi birer birer toplayan, başarıdan başarıya koşan İpek Şenoğlu, aynı zamanda kişisel bakımını da asla ihmal etmeyen modern bir kadın. Feminen giyinmeyi seviyor; kendini güzel, çekici ve seksi buluyor....

1979 yılında Eskişehir'de doğan İpek Şenoğlu, çok küçük yaşta tenis sporuna başladı. Şişli Terakki Lisesi'ni bitirdikten sonra öğrenim hayatını Kaliforniya'daki Pepperdine Üniversitesi'nde devam ettiren Şenoğlu, 1999 ve 2000 yıllarında Amerikan Batı Konferansı çiftlerde, 2001 yılında da Amerikan Batı Konferansı hem çiftler hem de teklerde En Değerli Oyuncu MVP seçilmeyi başardı. Şenoğlu, 2001 yılının kasım ayında 6/4, 1/6 ve 7/6'lık setlerle 2-1 kazanılan Ukrayna maçı ile milli takımlar seviyesinde Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etmeye de hak kazandı. Türk Milli Olimpiyat Komitesi tarafından 1997 ve 1998 yıllarında Yılın Bayan Tenisçisi ödülünü alan Şenoğlu, şu anda dünya klasmanında teklerde 310, çiftlerde ise 190'ıncı sırada. Başarılı sporcuyla tenis yaşantısını, hayallerini özlemlerini konuştuk...


* Tenise nasıl başladınız?
İlk ve ortaokulu doğum yerim Eskişehir'de okudum. İlk raketi elime aldığımda beş yaşındaydım. Organize Sanayi Tenis Kulübü'nde oynuyordum. 14 yaşında Türkiye Şampiyonu olunca İstanbul'a gittim. Ailem beni bu konuda çok destekledi. Bir yıl boyunca, her cuma günü beni trenle İstanbul'a getiriyorlardı, pazar günü öğlen Eskişehir'e dönüyorduk. Önce bir yıl Taçspor'da oynadım, sonra da TED'te devam ettim. Ama bir yıldır hiçbir kulübe bağlı değilim.

* Neden tenisi seçtiniz?
Uzun yıllar basketbol da oynadım. Ama tenis benim kişiliğime daha uygun bir spor. Çünkü her şey benim kontrolüm altında. Ben takım sporlarında oynamayı sevmediğim için tenisi seçtim. Galiba biraz bencilim... Bu da, hırsımdan kaynaklanıyor. Teniste ise, başarı da size ait başarısızlık da.

* Hiçbir kulübe bağlı değilsiniz. Şu anda ne yapıyorsunuz?
Londra'daki Sutton Tenis Akademisi'nde antrenman yapıyorum. Gerçekten çok iyi bir akademi. Avustralya Erkek Milli Takımı da burada antrenman yapıyor. Çok iyi bir ortam var, burada huzurlu ve mutluyum.

* Dünya sıralamasındaki yeriniz ne?
Bayağı yol aldım. Teklerde 310, çiftlerde ise 190'ıncı sıradayım. Şu anda 300 barajına girdikten sonra Grand Slam oynayabilirim. Çiftlerde bu hakkı yakaladım. Wimbledon Tenis Turnuvası'nda oynamayı düşünüyorum. Bu, Türkiye'de bir ilk olacak. Teklerde de bu şansı yakalamak istiyorum.

* Siz, Süreyya Ayhan, bayan voleybol takımı, halterde Nurcan Taylan. Bayan sporcuların başarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerçekten keyif alıyorum. Erkekler başarısız olsun demiyorum ama yurtdışında Türkiye'nin imajı çok değişik. Onlar, Türk kadınlarının hiçbir şey yapamadığını düşünüyor. Bu da beni üzüyor. Bu imajı değiştirmek için, böyle başarılara ihtiyacımız var.

* Yeni hedefleriniz neler?
Her gün ümitlerim, umutlarım beklentilerim değişiyor. Hedefler büyüyor. İki yıl önceki hedeflerime ulaştım. Grand Slam oynamayı hedefliyordum. Artık buna çok yakınım. Şimdi ise, bu önemli turnuvalarda tur atlamak en büyük hedefim. Ben artık bunları düşünüyorum.

* Bir sporcu değil de, kadın olarak nasıl birisiniz? Tarzınız nasıl?
Örneğin iki tip giyinmeyi seviyorum. Normal günlerde yürüyüş yaparken, gezerken bir yerde oturup, bir şeyler içmek için dolaşırken, cool tarzı seviyorum. Üstüme bol elbiseler çekerim. Ama bir geceye davetliysem veya gece gezmesine gideceksem, daha kadınsı giyinmeyi seviyorum.

* Cildinize bakım uyguluyor musunuz?
Benim yüzümle ilgili hiçbir sorunum olmadı, sivilcem de çıkmadı şimdiye kadar. Yani, pürüzsüz ve temiz bir cildim var. Akşamları nemlendirici kullanırım.

* Sık sık kuaföre gider misiniz?
Ben saçlarıma fazla özen göstermem. Çünkü derli toplu, kıskandıracak kadar sağlıklı bir saçım var. Saçlarıma güvenirim. Kuaförüm tabii ki var. Özel günlerde gidip saçımı yaptırıyorum, saç bakımı da yaptırırım. Ama çok sık değil...

* Kullandığınız parfüm?
Pleasures...

* Makyajla aranız nasıl?
Benim yüzüm çok çocuksu olduğu için ağır bir makyaj yapmıyorum. Aslında buna gerek de duymuyorum. Bir kadın için doğal olmak her zaman güzel ve çekici geliyor bana. Ama akşamları biraz rimel ve hafif bir ruj sürerek dışarı çıkarım.

* Peki, bir kadın olarak kendinize güveniyor musunuz?
Evet, hem de çok güveniyorum. Giydiğimi, taktığımı kendime yakıştırırım. Aslında Türk kadını da kendine güvenmeli. Onlar da zaten bakımlı ve güzeller. Her kadın bakımlı ve güzel olmalı. Ben de bu yüzden kendime güveniyorum. Güzelim çekiciyim ve seksiyim...
Bozuldum, sinir oldum, başardım
‘Turnuvalarda diğerleri 5 yıldızlı otellerde kalırken, Türk olduğum için beni 2 yıldızlı otellere yerleştirdiler. Birşey olursam bunların üstesinden gelebilirim diye düşündüm. Zor yolu seçtim, ama doğru kararı verdim.’



ABD Açık, Türk tenis tarihi için bir dönüm noktası oldu. 25 yaşındaki İpek Şenoğlu, bu büyük Grand Slam’da oynayan ve üçüncü tura kadar çıkma başarısı gösteren ilk Türk kadın olarak tenis tarihimize geçti. Basketbolla adım attığı spor yaşamında Eskişehir’den İstanbul’a geldiğinde TED Kulübü’nde antrenör Engin Kratzer’in yetiştirdiği İpek, bugün elde ettiği başarıyı şu kısa cümleyle özetliyor:

‘Türk kadınının dünyadaki imajını değiştirdim. Erkeğin arkasından yürüyen kadın düşüncesini yıktım. Martina Navratilova ABD Açık’ta beni gördükten sonra ‘Müslüman ülkelerin içinde tek demokratik olan Türkiye’ yorumu yaptı. Kortta Türk bayrağı dalgalandı. Bunları yaşamak benim için büyük başarı.’

Biraz fırlamayımdır

Bu sözlerle başlayan sohbette soruları ardı ardına sıralarken, İpek de hem sempatik, hem içtenlikle yanıtlar verip, ‘Ben biraz sıra dışıyım. Fırlamayımdır’ diyordu.

* Bize İpek Şenoğlu’nu anlatır mısın, nasıl böyle bir başarı elde etti?

ABD’de Malibu’da tenis bursuyla öğrenim gördüm. ABD’de çiftlerde 1 numara, teklerde 13 numaraya çıktım. Bunun üzerine ABD vatandaşı olmamı istediler. Kabul etmedim. Çünkü Türk vatandaşlığından çıkmam gerekiyordu. Bu kararı 22 yaşında verdim. Ama bazen pişman oluyorum. Özellikle vize kuyruğunda beklerken bu pişmanlığı yaşıyorum.

Bunun zorluğunu her zaman yaşadım ve yaşıyorum. Turnuvalara gittiğimde diğerleri 5 yıldızlı otellerde kalırken, Türk olduğum için beni 2 yıldızlı otellere yerleştirdiler. Buna bozuldum, sinir oldum. Birşey olursam bunların üstesinden gelebilirim diye düşündüm. Zor yolu seçtim belki, ama doğru kararı verdim.

* Senin kortta en güçlü yönün ve özelliğin nedir?

En büyük silahım servislerim. Bu yüzden bazen gözüm servis hızının gösterildiği panoda takılı kalıyor, oyundan kopuyorum. Ayrıca ben yetenekle oynuyorum. Bu yüzden taktisel değil de fiziksel antrenman yapıyorum. Kortta zekamı iyi kullanıyorum. Hücumu düşünerek oynarım.

* Çiftlerde başarılısın, teklerde aynı performansı gösteremediğin için eleştiriliyorsun. Senin bu konudaki düşüncen nedir?

Teklerde neye göre kötüyüm? Aslında ben çiftleri daha çok taktiğe dayalı ve kabiliyete yönelik olduğu, kendimi geliştirebileceğim için seçtim. İleride teklerde de aynı başarıyı tekrarlayacağıma inanıyorum. Destek görüp, 1 sene böyle oynarsam dünyada ilk 10’a girerim. Teklerde kendime çiftlerde tanıdığım fırsatı vermedim. Tabii tam anlamıyla aslında bu konuda kararsızım çünkü bir antrenörüm yok.

* Antrenörün olmayışı, seni nasıl etkiliyor?

Tenis sadece kabiliyet işi değil, arkanda ekip olacak. ABD açıkta yanımda babam vardı. Oysa diğerlerinin arkasında antrenör, psikolog, fizyoterapist, koca bir ekip vardı. Aslında bir de menajer olması lazım. Ben profesyonelce davranamıyorum, buna vaktim de yok. O zaman çok farklı şeyler olabilir, teklerde de başarılı olabilirim.

* Laura Granville ile ABD Açık’ta oynama kararı nasıl doğdu?

Teklif Laura’dan geldi. Ben ABD’deyken onunla rakiptik. Laura geldi, ‘Benimle oynar mısın?’ diye sordu. Laura teklerde çok başarılı. Dünya klasmanında o benden daha iyi durumda. Bu yüzden ABD Açık’ta ana tabloya girdik. Avustralya Açık’ta da birlikte oynayacağız.

* Elde ettiğin bu başarı sonrası Türkiye Tenis Federasyonu’nun sana yaklaşımı nasıl oldu?

Kimse beni aramadı. 25 yaşındayım ve yıllardır yaşananları biliyorum, bu yüzden onlardan bir şey beklemedim. Ama gençler benim gibi değil. Onlar aranmayı, durumlarının sorulmasını bekler. Maddi olmasa bile moral desteğine ihtiyacı vardır.

Vize işkencesi

* Ne tür zorluklarla karşılaştın veya karşılaşıyorsun?

Vize kuyruklarında beklemek benim en büyük sıkıntım. Bu konuda sağ olsun Devlet Bakanımız Mehmet Ali Şahin, bana pasaport konusunda yardımcı olacaklarını söyledi. Turnuvadan turnuvaya gidiyorum. Ulaşım benim için büyük masraf. THY’ye boş giden uçaktan koltuk teklif ettim, bu da dileniyor gibi oldu. Sponsorlarım var, ama maddi anlamda en büyük desteği Genel Sigorta’dan görüyorum.

*Aldığın yeni sponsorluk, reklam teklifleri var mı?

Öneriler var, ama bunlar çok ilginç ve bana göre değil. Mesela ‘Magazin programı sunar mısın?’ dediler. O kıyafetlerin içinde yürümeyi bilmiyorum ki ben, düşerim.

* Bu başarı sana ve Türkiye’ye ne kazandırdı?

Benim beklentim para değil. Milyarlarca lira verseniz yapamayacağınız bir şeyi gerçekleştirdim ben. Eurosport’ta maçım yayınlandı. Türkiye’nin tanıtımı için büyük bir olay bu. Türkiye benden yararlanmalı. Bizde insan birşey olana kadar destek verilmiyor, olduktan sonra da abartılıyor.

Wimbledon’da ‘Top kaç lira?’ diye sordum

Bu sezon Wimbledon’da da eleme turu oynadım. Ancak ne olduğunu anlayamadım. O turnuvada elenmemiz zaten benim yüzümden oldu. Bazı şeylerin acemiliğini yaşadım. Normal turnuvalarda biz top alırken para veririz. Wimbledon’da yine top alırken ‘Kaç lira vereceğiz’ diye sordum. Adam bana ‘Tatlım sen Grand Slam oynuyorsun’ karşılığı verdi.

Türk polisi beni Rus zannetti

1.80 metre boyundayım ve fizik olarak genel Türk kadınından biraz farklıyım. Rusya’daki bir turnuvadan döndükten sonra otomobilim ile bir yere giderken polis durdurdu. Önce Rusça bir şey söyledi. ‘Ne oluyor’ dedim kendi kendime, hala Rusya’dayım gibi geldi. Ardından da İngilizce ‘Driving Licence’ dedi. Ehliyetimi uzattım, baktı ‘Siz Türkmüşsünüz’ karşılığı verdi.

Atlet olan annem de startta kalmıştı

Sporla iç içe bir aileden geliyorum. Annem atletti. Genelde sesli start verilmesine alışmış. Bir gün pistte tabancayla start verilmiş. Annem startta kalmış. Babam da eski futbolcuydu. Çocukken ben de kaleci antrenmanları yaptım. Bugün kadınlar takımında oynarım. Basketbol da oynadım. G.Saraylıyım ve bir ara her maçına gidiyordum.
"Bilseniz kaç defa tenisi bırakmayı düşündüm"
Futbol dışındaki sporlara ilgi duyan gençler için "cennet" olmaktan çok uzak olan Türkiye’de, teniste dünya çapında başarı kazanmak için çırpınan İpek Şenoğlu "Bazen insanlar ‘Tenis Türkiye’de senin gibi şampiyonlarla değil de Hülya Avşar’la anılıyor, kızmıyor musun?’ diye soruyorlar. Hiç kızmıyorum, hatta seviniyorum. Çünkü onun sayesinde tenis medyaya çıkıyor. Keşke onun gibi daha çok insan tenisi sevse de tenis Türkiye’de yaygınlaşsa. Böylece bizler de daha kolay sponsor buluruz" diyor.
Henüz 22 yaşında olan İpek Şenoğlu 5 yaşından beri tenis oynuyor. 1991-1997 yılları arasında tek ve çift bayanlar Türkiye şampiyonluğu unvanını kimseye kaptırmamış. 1995-96-97 yıllarında ise büyük bayanlarda Cumhurbaşkanlığı tekler ve çiftler şampiyonu.
Aldığı tüm ödülleri tek tek sıralamak için yerimiz dar ama Şenoğlu’nun Türkiye’de teniste 1 numara olduğunu söylemek yanlış olmaz. Dünya WTA (Women’s Tennis Association) sıralamasında ise 1260 sporcu arasında 594. sırada. Hem de yılda 25 turnuvaya katılması gerekirken, maddi yetersizlikler nedeniyle toplam 8 turnuvaya gidebildiği ve bu yüzden kazanabileceğinden çok daha az puanla yetinmek zorunda kaldığı halde. Üstelik Şenoğlu bu turnuvalara giderken uçak rezervasyonundan vizesine kadar her şeyle bizzat ilgilenmek, bu arada 50 dolarlık "çıkış parasını" bile cebinden ödemek zorunda kaldı.
Şimdi IBM, FILA ve Fischer’in sponsorluğu kabul etmesi ile İpek Şenoğlu için "daha az zorlu" bir dönem başlamış gibi görünüyor. Daha fazla turnuvaya katılıp daha çok puan toplayarak dünya sıralamasında ilk 250’ye girmeyi hedefleyen Şenoğlu iki yıl sonra Wimbledon gibi Grand Slam turnuvalarında boy göstermek istiyor.


"Takım oyunu bana uygun değil, ben biraz bencilim"
Profesyonel tenisçiler ne yer, ne içer, günde kaç saat korta gider?
Günde çift antrenmanım var. Sabah 10.00-12.00, öğleden sonra 16.00-18.00 veya 17.00-19.00 saatleri arasında antrenman yapıyorum. Onun üzerine halter, atletizm... Pazar günleri hariç haftada beş gün, günde yaklaşık 6 saat çalışıyorum. Bu antremanları yapabilmek için de aralarda bir duş almam, yemek yemem ve uyumam gerekiyor. Böyle
bir hayat. Pek ilgi çekici değil.

Nasıl başladınız tenise?
Tenise 5 yaşında başladım. Babam ve annem oynuyordu, onlarla korta gidiyordum. Bu arada ortaokula kadar basketbol oynadım. Türkiye üçüncülüğü falan aldık. Sonra tenis ve basketbol arasında bir seçim yapmam gerekti. Takım oyunu bana çok uygun değil.
Ben biraz bencilim belki ya da bireyselim diyelim. Ben iyi oynasam da takım yenilebiliyordu. Bu yüzden tenisi seçtim.


"Hırslısınız, yeteneklisiniz ama destek yoksa..."
Profesyonel tenisçi olmaya karar vermek birçok şeyden vazgeçmek demek. Bu kararı nasıl aldınız?
Çok zor oldu. Çünkü 16-17 yaşında üniversite derdi başladı. Ne yapacağım? O yarışa girsem zaten tenise devam etmem mümkün değil. Bunun kararını vermek çok zor, riskli. Çünkü siz tenis oynayacağım diyorsunuz, "Tamam, oyna kızım ama ileride ne yapacaksın, tenis bir yere kadar" diyor anneniz, babanız. Sonunda bir yol bulduk. Türkiye’de böyle bir şansım yoktu ama ABD’de tenis bursuyla üniversite eğitimi aldım.

ABD’den burs almak kolay mı?
Oradaki koçlar üzerinize atlıyorlar zaten. Ben daha burslu okuyabilir miyim diye düşünürken birkaç okuldan hemen davet geldi. Amerikalı bir koç izlemiş beni, beğenmiş falan... Yardımcı oldu.

Siz, burs vermek için ABD’deki üniversitelerin birbiriyle yarışacağı kadar çok mu başarılısınız?
Ben çok başarılı olduğum için değil. Bana özel bir şey değil bu. ABD’de sporcuya verilen değerden ötürü böyle oluyor. Onlar sporla ilgilenen gençleri destekliyorlar, fırsat tanıyorlar. Keşke Türkiye’de de böyle olsa. Salt kendim için söylemiyorum bunu. Burada pek çok sporcu ile birlikteyim. Çoğuna yazık oluyor. Hırslısınız, yeteneklisiniz, disiplinlisiniz ama buna rağmen hiçbir destek görmüyorsanız nereye kadar?
"Olimpiyatlar’a katılmak için Türkiye’ye döndüm"

Neden ABD’de kalmadınız?
Açıkçası böyle bir teklif de oldu. Orada kalmamı, vatandaşlık verilebileceğini falan söylediler. Ben küçüklüğümden beri biraz idealistim. Olimpiyatlar’da oynamak istiyorum. ABD’de yaşasaydım böyle bir şansım olmazdı. Türkiye’de böyle bir şansım var.

Ama Türkiye’de birçok sorun var.
Evet. Yurtdışında hayat benim için daha kolay bir sporcu olarak. Burada o kadar çok şeyle uğraşıyorsunuz ki. Uçak, otel rezervasyonu... Vizemde bile sorun çıktığı oluyor. Milli maç olmadığı için her çıktığımda 50 dolar ödüyorum, en basitinden. Şimdi sponsor bulundu, bu yüzden ben artık şanslı bir sporcuyum. Artık sadece tenise konsantre olabilirim.


"Her turnuvaya gidişim yol ve otel parası demek"
Sponsorluk desteğine kadar sizi Türkiye’de hiç destek görmediniz mi?
Tabii ki destek var. TED Klubü destekliyor. Kortumu veriyorlar, antrenör veriyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar. Ama tenis daha fazlasını gerektiriyor.

Tenis zengin sporu olarak görülür hep. Öyle mi gerçekten?
Tenis zenginlerin sporu değil ama profesyonel anlamda yapmak istediğiniz zaman desteklenmesi gereken bir spor. Ben maddi yetersizlikler nedeniyle senede 3 turnuvaya katılabildim. Oysa her sene 25 turnuvaya gitmem lazım puan toplamak için. Benim her turnuvaya gidişim bir başka ülkeye gidiş geliş, konaklama, yeme-içme masrafı demek.


"Galatasaray gibi, adım adım başarıya gideceğiz"
Maddiyat dışında sponsorun sporcuya sağladığı bir şey var mı?
Size güven duyulması çok önemli. Bunun verdiği hırs, istek bambaşka. Ama en önemlisi maddi destek. Çünkü ben durup dururken "Şunu şunu yapabilirim" demiyorum. Rakamlar da gösteriyor ki daha çok turnuvaya katılabilseydim bugün sıralamada çok önlerde olacaktım.

Grand Slam’de de bir başarı kazanmayı umuyor musunuz?
Türkiye için şu an en büyük başarı Grand Slam’de oynamaktır. Böyle bir şeye yaklaşamadı bile Türkiye şimdiye kadar. Adım adım ilerlemek gerekiyor. GS ne yaptı? İlk sene Şampiyonlar Ligi’nde birinci tur oynadı. Bir tenisçi gidip de her şeyi başarıp dönemez.

Türkiye’de profesyonel anlamda tenise ilgi gösteriyor mu gençler?
Örnek alınacak bir başarı olmadığından tenise ilgi duyulmuyor. Monica Seles’i mi örnek alsınlar? Herkes Seles olmak ister ama Türkiye’den kim olabildi ki şimdiye kadar?


‘Hülya Avşar sayesinde tenis medyada yer alıyor’
Sakatlık geçirdiniz mi?
16-17 yaşında dizim sakatlandı. Benim bilgisizliğimden, biraz da şanssızlıktan belki ben hemen kortlara döndüm. Yanlış. Daha sonra tam anlamıyla iyileşmediği için zaman zaman tekrar etti. Bu benim bir buçuk, iki seneme mal oldu. Şimdi tamamen iyileştim.

Neler yaptınız o dönemde?
Antrenmanlar sırasında bazen tatil olsa da biraz dinlensem diye düşünürüm. Ama tatile gidince, ikinci gün sıkılmaya başlıyorum, enerjim fazla geliyor, bir boşluk oluyor. Herhalde bu ayrı bir sevgi, farkında olmadan seviyorsunuz, seviyorum yani. İnsanın sevdiği bir şeyden kopması çok zor.

Sponsor bulamadığınızda, sakatlandığınızda hiç "İğneyle kuyu kazıyorum, bu arada hayat kaçıyor" diye düşünmediniz mi?
Galiba başarı için inatçı olmak gerekiyor. Bilseniz ben kaç sabah kalktım ve bırakmayı düşündüm. Ama içimde bir itici kuvvet var galiba ki bırakamadım. Herhalde doğuştan bir şey, bilemiyorum. Şimdi siz sorunca, düşündüm de tenisin, sporun olmadığı bir hayat düşünemiyorum. Bir şey kaçırıyorum gibi gelmiyor bana. Keşke herkes tenis oynasa ve benim gördüklerimi görebilse, hissettiklerimi hissedebilse...

Bu çalışma temposunun içinde arkadaşlarınıza, ailenize zaman ayırabiliyor musunuz?
Her sporcununki gibi sosyal hayatım çok sınırlı maalesef. Çünkü öğlen dinlenmezseniz akşam antrenmanını çıkarmanız çok zor. Ama ot gibi yaşamak da istemiyorum. Akşamları bir yemeğe çıkıyorum; sinemaya, tiyatroya gidiyorum.

Erkek arkadaşınız var mı?
Valla erkek arkadaşım... Zaman ayırmak çok zor. Ancak arkadaşlarımı, ailemi görüyorum.

İçki içemiyorsunuz değil mi?
İçki içemiyorum değil, içki sevmiyorum. Yoksa içen sporcular da var. İçip de sarhoş olmak, çok içmek gibi değil ama içilebilir. Ben sevmediğim için içki içmiyorum.

Modellik yapmayı düşünür müsünüz, öyle bir teklif alsanız?
Modellik çok zor ya. Bence herkesin en iyi olduğu şeyi yapması gerekir. Benim de en iyi olduğum şey tenis.

Hülya Avşar’ı izlediniz mi tenis oynarken?
Hülya Hanım’ı TED Kulübü’nde görüyorum bazen oynarken ama tanışmadık. Çok izleyicisi var onun, medya geliyor falan, kalabalık oluyor. Hem bu yüzden hem de antrenman aralarında evde dinlenmem gerektiği için pek izleyemedim Hülya Hanım’ı.

Hülya Avşar’la bir gösteri maçı yapmak ister misiniz?
Gösteri maçı hoş olurdu tabii. Bazen insanlar ‘Tenis Türkiye’de senin gibi şampiyonlarla değil de Hülya Avşar’la anılıyor, kızmıyor musun?" diye soruyorlar. Hiç kızmıyorum, hatta seviniyorum. Çünkü onun sayesinde tenis medyaya çıkıyor. Keşke onun gibi daha çok insan tenisi sevse de tenis Türkiye’de yaygınlaşsa. Böylece tenisçilerin koşulları düzelir, daha kolay sponsor bulunur. İyi olur yani...

Bahar DOĞAN
Uzun bir zaman sonra röportaj serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sitemizin 4. röportajını bir anne ile yaptık. Atletizm camiasında saygın bir yeri bulunan sayın Bahar DOĞAN' le yaptığımız söyleşiyi büyük bir zevk ile okuyacağınızdan emin olabilirsiniz.
İlk maratonunu geçen yıl Avrasya Maratonu' nda koşan Bahar DOĞAN, 02:41:22 ile başlangıç yaptığı bu dalda, bu yıl ki Avrasya Maratonu' nda elde ettiği 02:37:28' taşımış durumda. Kendisi bu yıl Osaka' da yapılan Dünya Atletizm Şampiyonası' nda ülkemizi temsil etmiş olup, o iklim şartlarında maratonu bitirmeyi başaran atletler arasına ismini yazdırmıştır.
Önümüzdeki yıl Pekin' de yapılacak olan Olimpiyatlarda, bayanlar kategorisinde maraton branşındaki tek temsilcimiz Bahar DOĞAN, eşinin ve bebeğinin kendisine güç verdiğini söylediği söyleşimizde; antrenör-sporcu uyumuna, eşinin ve bebeğinin başarıya giden yolda sergiledikleri fedakarlıklara, hedeflerine ve daha birçok konuya değindik. Sizleri söyleşimiz ile başbaşa bırakıyoruz.
Bahar Hanım sizleri tanıyarak başlamak istiyorum söyleşimize. Bu anlamda kendinizden bahseder misiniz? Bahar DOĞAN kimdir?
1974 Kocaeli doğumluyum.17 senelik eğitim sürecimi Kocaeli' de tamamladım. 2000' de Kocaeli Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümünden mezun oldum. 2003-2005 yılları arasında tezsiz yüksek lisansımı �Antrenman Bilimleri� üzerine tamamladım. 2002 yılında, üniversitede tanıştığım Ali Doğan ile hayatımı birleştirdim�Şimdi 3,5 yaşında bir kızım var;Asmin Senem�
Günlük hayatı nasıl geçer? Hobileri nelerdir DOĞAN' ın?
Günlerim genelde Asmin'le oynamakla geçiyor. Ona yeni şeyler öğretmek en büyük hobim� Evet bu girişten sonra, sitemizi takip edenlerin malumu olduğu üzere, evli olan ilk söyleşi konuğumuzsunuz. Bize biraz eşinizden bahseder misiniz? Sevgili Eşim benim en büyük destekçim.Kendisi 6 yıllık Beden Eğitimi öğretmeni (ataması çıktığı için çok şanslıyız).Futbol en büyük ilgi alanı; üniversite yıllarında amatör olarak oynuyordu, kilo almaya başlayınca antrenör olarak futbol hayatına devam ediyor.Hafta sonları Trabzonspor futbol okulunda çalışmalarını sürdürüyor. Profesyonel takımlara sporcu gönderiyor.Başarılı bir antrenör ve bu anlamda çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum.
Atletizmle ilgisi ne boyutta?
Kendisi idealist Beden Eğitimi Öğretmeni olduğundan her sene okulunda kros ve puanlı atletizm takımı çıkarıyor. Sporcu seçimi yaparken,öğrencilerini bir takım testlerden geçiriyor ve atletini belirliyor. Bölgedeki antrenörlerle işbirliği içinde çalışmalarına devam ediyor. Gerçekten başarılı sonuçlar alıyor. Televizyondaki hiçbir atletizm müsabakasını kaçırmıyor. Türk atletlerini ve dünya çapındaki atletleri benden daha iyi tanıyor. Sanırım atletizme olan ilgisinin benimle de bir ilgisi var..: )
Ve birçok insanın merakı olduğu üzere; başarılarınız adına da
2004 yılında doğan ve ismini Asmin Senem koyduğunuz bir bebeğiniz var. Ve atletizm camiasında denir ki; Bahar DOĞAN' ın asıl başarısı bebek doğduktan sonra ortaya çıktı. Bu anlamda Osaka' da 400 metre engellide doğum için spora ara veren Avustralya' lı atlet Jana Rawlinson ' un şampiyon olması örneğinden hareketle, Asmin Senem hayatınıza neler kattı? Hırs ve başarıyı elde etme noktasında anne olmanın kamçılayıcı bir boyutu mu var sizler için? Artıları ve eksileri ile anne olarak atletizmle uğraşmak nasıl bir durum?
Asmin Senem yaşamımızın en güzel ve en canlı rengi oldu...Başarımdaki en büyük etkenlerden biri Asmin'in doğumudur, çünkü;hamileliğin ilk aylarında ceninin gelişimi için organizmada farklı bir hormon salgılanır. Bu hormon cenini geliştirirken bir taraftan da annenin kas sistemini güçlendirir. Yani gücümüz artmış olur. Anne olmanın sportif performansa tam da bu noktada katkısı vardır. Doğum yapmakla başarıyı yakalamış oluyorsunuz! Anne olmanın en güzel yanı bebeğinizin bütün yorgunluğunuzu alıyor olması, onunla oynamak, birşeyler paylaşmak dinlendiriyor sizi� Zor yanı antrenman ya da yarış için ayrı kaldığınız süreçte hep onu düşünüyorsunuz, yemeğini yedi mi, uyudu mu, mutlu mu�.
Eşimin tayini sebebiyle 2005 Eylül ayında İstanbul' a yerleştik. Asmin' den sonra başarımdaki ikinci etken budur;İstanbul� Şu anda Sarıgazi' de oturuyoruz ve çok yakınımda oturan maratoncu 5-6 arkadaşım var. Bu benim için büyük şans. Antrenmanımı erkek atletlerle yapmam beni ileriye götürüyor�Tartan pistte haftada 3 kez antrenman yapıyor olabilmek, İstanbul'da bulunmamın getirdiği avantajlardan�
Atletizmin içinde yoğrulmuş bir insan ve en önemlisi de bir anne olarak çocuğunuzun ileride atletizmle uğraşmasını arzu eder misiniz? Yoksa çekilecek dert değil, atletizme hiç bulaşmasın mı dersiniz?
Herhangi bir spor dalıyla uğraşmasını çok isterim. Sadece severek yapsın sporunu�Sevdikten sonra maratoncu olmuş ,yüzücü olmuş hiç fark etmez; yeter ki mutlu olsun benim canım.
Atletizme nasıl başladınız Bahar Hanım? Sizlerin öyküsü nedir? Bunu eminim okuyucularımız öğrenmek istemektedirler. Branş seçim aşamalarını da içine katarak cevaplarsanız daha faydalı olur kanısındayım.
Lisedeki beden eğitimi öğretmenlerimi çok seviyordum; Nilgün Hanım ve Erdem Bey�Bu yüzden beden eğitimi öğretmeni olmak istiyordum. Liseden sonra beden eğitimi giriş sınavlarına hazırlanmaya karar verdim ve bölgedeki atletlerle koşmaya başladım. Ama mesafecilerin gurubuna denk gelmişim, hep uzun uzun koşuyorduk, dayanıklı olduğumu görünce beni bırakmak da istemediler. O zamanlar giriş sınavı çok zordu, aslında değildi ben başarılı oluyordum, fakat mülakatta eleniyordum(nerelisin sorusunun cevabı üzerine elenmiştim)Her sene yeniden hazırlanıyordum bir de baktım ki atlet oluvermişim. Belgrad Ormanında düzenlenen bir yarışta birinci olmuştum. O kupa beni öyle bir motive etti ki hala koşuyorum. Mesafeci atletlerle çalışmak beni de mesafeci yapmıştı. Yani hiç seçme şansım olmadı. Ama doğru yerde olduğumu düşünüyorum�
Atletizm hayatınız boyunca kimlerle çalıştınız Bahar Hanım?
Atletizme başladığım senelerde Hüseyin Boğahan' la çalıştım. Daha sonra Hakan Beceren' le 1999-2000 yılında çalıştım; kendisinin İzmir'e tayini çıkınca ayrıldık. 2000-2005 yılları arasında Ertay Seyrek' le çalıştım, kendisi bölgenin en kaliteli antrenörlerinden biridir. Bana antrenman bazında en çok katkıyı o sağlamıştır. İstanbul'a yerleşince de Aytaç Özbakır' la çalışmaya karar verdim.
ÖZBAKIR ile çalışmayı tercih etme nedenleriniz nedir?
Kendisini tercih etmemdeki en büyük neden Ertay ve Aytaç'ın aynı antrenörde birlikte çalışmalarıdır. Yani Dr. Ahmet Karadağ'ın, kendilerinin antrenörlük bilgilerine katkıları vardır. Ve ikisinin antrenman sistemi aynıdır. Bu durumda Ertay Hoca' dan Aytaç Hoca' ya geçerken antrenman uyum sürecini hiç yaşamadım ve aynen devam ettik çalışmalarımıza.. Aytaç Özbakır' da antrenman bilimini çok iyi kavramış, başarılı bir antrenördür. Şu anda milli takımda yer almış 5 sporcusu bulunmaktadır. 2006 Avrasya Maratonu ikimiz içinde bir ilkti; ben ilk defa maraton koşacaktım; kendisi de ilk defa maraton antrenmanı yaptırmıştı. ÖZBAKIR başarımdaki en büyük etkenlerden biridir�Birlikte daha çok başarıya imza atacağımıza inanıyorum.
Yüksek lisansınızı �Antrenman Bilimleri� üzerine yaptığınızdan hareketle, teorik bilgileriniz ile antrenörünüzün sizlere aktardıkları arasında çeliştiğiniz noktalar oluyor mu? Yoksa bu konuda güçlü bir konsensüs sağlamış durumda mısınız?
Genelde uyumluyuz. Kendisi de iyi bir atletti çok yakın geçmişte; ayrıca akademisyen olduğundan aynı dili konuşuyoruz..Bu yüzden sağlam bir antrenör-sporcu ilişkimiz var.
Bize antrenman programınızdan söz eder misiniz? Ulusal veya uluslararası bir maraton koşacak olan bir atlet nelere dikkat etmelidir?
Öncelikle beslenme çok önemli; besin değeri yüksek gıdaların bilincinde olup tüketebilmeliyiz yani ekonomik anlamda da rahat olmalıyız. Burda bir sponsor desteğinizin olması çok önemli!
Maraton hazırlığında kilometre doldurmak da çok önemlidir; aksi takdirde yarışın sonu gelmeyecektir. Sporcu yüklenme�dinlenme ilişkisini iyi ayarlamalı, antrenmanlara yorgun çıkmamalıdır. Masajını düzenli yaptırmalıdır. Kan sayımı da çok önemli; takip ettirilmeli ve düşüklüğünde uzmanlarla görüşüp önlem alınmalıdır�Ben de antrenman sürecinde bunlara çok dikkat ettim, etmekteyim.
En önemlisi, maraton koşmak için kafanızı iyi hazırlamalısınız; yani, zihinsel antrenmanda yapmak gerek. Yoksa bütün antrenman programını uygula, kaliteli beslen, sakatlık riskin olmasın ama yarışı terk et�Maraton koşmayı çok istemek gerek, 42 km'nin her metresinden zevk almalısın, özelliklede 35 km'den sonra�Yoksa o ızdırap bütün emeğini alıp götürür!
Bahar Hanım, sizlerin de malumu olduğu üzere antrenman ve dolayısı ile antrenör konusu bir atlet için hayati öneme haiz bir husus. Öyle ki yanlış bir tercih, belki dünya çapında bir kapasiteye sahip bir atletin, daha kendini göstermeden yok olduğu veya vasat hali ile durumu idare ettiği şeklinde kaçınılmaz bir sona neden olabilmektedir. Bu anlamda bizlere bu konuda sık sık e-mailler gelmektedir. Yaşı müsait, hırslı, fakat tarif edilemez bir arayış içerisinde. Bizler de elimizden geldiğince doğru adreslere yönlendirmeye çalışmaktayız kendilerini. Yüksek lisans eğitiminizi ve bu camiadaki birikimlerinizi de katarak, bu durumdaki atletlere neler tavsiye edersiniz? Hangi yolu izlemeli bu durumdaki atletler?
Aslında sporcunun çok fazla yapacağı birşey yok. Doğru adreste olup olmadığı biraz şansa kalmış. Dediğiniz gibi yanlış antrenörün elinde olmak bir katliam olacaktır..
Bence antrenörlerin kendilerini çok iyi yetiştirmeleri gerekli,sporcusunun yeteneğinin farkında olmalı antrenör� Mesafe antrenörüsünüz diye elinizdeki sporcunun hiçbir motorik özelliğini takip etmeden, mesafe antrenmanı yaptırıyorsanız; belki de geleceğin şampiyonunu harcamış olacaksınız�Sporcunun da biraz bilgi sahibi olmasında yarar var; bu konuyla ilgili her şeyi araştırmalı, antrenman bilimini, anatomiyi, beslenmeyi�Kendisinin farkında olmalı sporcu; ne istediğini bilmeli, o zaman doğru adresi yani,doğru antrenörü de bulur!
Bahar Hanım, bu yıl Mayıs ayında Düesseldorf kentinde yapılan maratonda, Abdil CEYLAN ile birlikte olimpiyat ve dünya şampiyonası vizesi aldınız. Bu yıl Osaka' da Ağustos ayında yapılan Dünya Atletizm Şampiyonası' nda ilk yarışan atlet, kente 2 gün öncesinden gelen Abdil CEYLAN oldu. Bu anlamda takvim açısından sizler daha şanslı durumdaydınız. Yarışma öncesinde verdiğiniz bir beyanatta, şartların iklim açısından zorluğundan bahsettiniz ve Abdil' in maratonu terk etmesine neden olan zorluğa vurgu yaparak, kendinizi yarışı bir şekilde bitirmeye adapte ettiğinizden söz ettiniz. Nihayetinde büyük bir efor göstererek 02:46:25 ile 40. olarak maratonu bitirmeyi başardınız. Yarış gününden bahseder misiniz? Ortam parkur ve iklim açısından nasıldı? Hakikaten Uzakdoğu' da maraton koşmak zor mudur?
Kesinlikle çok zordu Osaka' da maraton koşmak! Hissedilen nem oranı o kadar fazlaydı ki; nefes almakta zorluk çekiyordunuz.
Abdil'in en büyük şanssızlığı 2. gününde yarış koşması oldu. İki ülke arasındaki zaman farkı 6 saat olduğundan uyum sağlaması çok zordu Abdil'in�Türkiye'de gece 1 iken, Osaka' da sabah 7, yani; yarış saatinizdi. O saatte uyumaya alışık olan metabolizma, uyku sürecinizi tamamlasanız bile (ki Abdil sanırım uykuyu da kaçırmış) hazır değildi.Yarış içinde vücut rahat değil, bacaklar tutuk,uyku hali var�Bir hafta öncesinden gitmeme rağmen ben de aynı sorunlarla karşılaştım.Koşmak isteyip de koşamamak nedir onu gördüm!
En zor maratonumdu,umarım hep öyle kalır�
Televizyondan izlediğimiz kadarı ile maraton parkuru boyunca, Japon halkının neredeyse hiçbir boşluk bırakmadan yarışı takip ettiğini gördük. Bu anlamda atletizmde maraton branşı Japonya' da yükselen değer olarak lanse edildi. Bu gerçekten hareketle şampiyona boyunca izlenimlerinizi bizlerle paylaşır mısınız? Takdir ettiğiniz veya yadırgadığınız hususlar neler oldu Japonya' da kaldığınız süre zarfında?
Aslında dünyanın neresinde maraton koşarsanız koşun,kalabalık ve coşkulu bir seyirci sizi desteklemektedir. Mayıs ayında Düsseldorf' da maraton koştum ve halk sabahın 9' unda çocuklarıyla sokaklardaydı ve sadece maratoncular için ordalardı. Bu beni çok şaşırttı; her kilometrede insanların tezahüratları, temponun canlı kalması için müzik aletlerinin çalınması, birçok kişinin elinde ses çıkaran aletler�Sanırım barajı geçmemizde büyük etkisi oldu, çünkü; hiç tempomuz düşmedi,hep canlı kaldık!
Osaka ise seyirci açısından muhteşemdi.Sabah 7' de bütün sporseverler destek için oradaydı. O kadar kalabalıktı ki her cm'de insan vardı. 42 km boyunca ellerindeki yelpazelerle bizi serinletmeye çalıştılar.Ve bütün maratoncuların adlarını öğrenmişlerdi. Yanlarından geçerken isimlerimizi söylemeleri ya da �Türkiye� diye bağırmaları beni çok duygulandırdı�
Bütün bunlar aramızdaki kültür farkının bir göstergesi. İnsanlar gerçekten spora önem veriyor başka ülkelerde�Darısı başımıza!
Umarım bu bilinç bizde de oluşur. Gelelim 29. Avrasya Maratonu' na. Hazırlık aşaması ve yarış günü dahil nasıl bir taktik izlediniz bu yarışta? Ön plana çıkmadığınızı fark ettim. Bu anlamda Ertan HATİPOĞLU' nun tabiri ile akıllıca koştunuz. Zor mudur zenci atletlerle mücadele etmek?
Avrasya Maratonuna İstanbul' da yani, evimde hazırlandım. Diğer rakiplerim gibi kamp yapma fırsatım olmadı. En büyük engelim de Asmin oldu! Daha çok küçük olduğundan ayrılmamız çok zor olacaktı. Ben de kızımla ve eşimle birlikte olmak istedim. Yoksa hepimiz duygusal çöküntüye uğrayacaktık. Zaten antrenman disiplininiz varsa çok da kampı aramıyorsunuz! Evimin çok yakınında, 4 km' lik, aracın çok fazla geçmediği, sakin bir asfalt parkur keşfettik! 20 km yada 30 km olan denemelerimi, antrenman arkadaşlarım Mehmet Uzunyol, Kıyasettin Yalçın, Müjdat Güvenç, Hıdır Bayrak, Kemalettin Özdemir ve antrenörüm Aytaç Özbakır'ın da motoruyla takip etmesiyle kaliteli bir şekilde tamamlıyorduk. Benimle birlikte olan ve başaracağıma inanan bütün arkadaşlarıma tekrar teşekkür ediyorum.
Yarış gününe gelirsek; genelde yarışlarımı böyle koşarım... Yani gurubun içine girerim ama önde asla yer almam; bu şekilde rakibimi daha iyi gözlemliyorum ve kendi durumumu değerlendirebiliyorum. Tabi ön gurupta yer almanız içinde iddialı olmanız lazım, yoksa zaten takılamıyorsunuz.
Zenci ya da beyaz fark etmiyor, iyi olanla mücadele etmek gerçekten çok zor!
Bahar Hanım söz HATİPOĞLU' ndan açılmış iken, TRT' de canlı yayın esnasında maraton branşına dair yaptığı tespitlerden birinde; bu branşta daha çok, sosyal yönü zayıf kişilerin başarı gösterdiğini, zira ciddi anlamda sosyal hayattan fedakârlık isteyen bir uğraşı olduğundan söz ederek; zenci atletlerin tartışılmaz başarılarını bu tespitine dayanak olarak sundu. Ne düşünüyorsunuz HATİPOĞLU' nun bu tespiti hakkında? Maraton branşı diğer branşlardan daha mı çok fedakarlık talep etmektedir?
Her branşın kendine göre fedakarlıkları vardır ama maraton antrenmanı daha fazla hayatınızın içine giriyor. Diğer mesafeciler de çift antrenman yapıyordur ama onlar iki antrenmanda 2-3 saati dolduruyorsa siz tek antrenmanda dolduruyorsunuz 3 saatinizi�Bu durumda daha çok evde kalıp dinlenmek zorundasınız, böylece sosyal yönünüz de zayıf kalıyor biraz. Bu sadece maraton döneminde böyle�Şimdi yarış bitti, daha fazla geziyorum, kendime ve arkadaşlarıma daha fazla zaman ayırıyorum. Yine bir maraton hazırlığında, yine evde kalıp uyumak, dinlenmek zorundayım. O süreçte bırakın çevrenizi, evinizle bile ilgilenemiyorsunuz�Yani; geçici bir süre devre dışısınız. Sonra her şey normal!
Önümüzdeki yıl Pekin' de yapılacak olan Olimpiyatlara katılacaksınız. Bahar Hanım nedir samimi olarak olimpiyattan beklentiniz? Nasıl bir program içerisinde hazırlanacaksınız bu organizasyona? Örneğin Pekin ile iklim yakınlığı gösteren bir ülkede kamp döneminiz olacak mı?
Ben her zaman en iyimi koşmak için yarışacağım. Olimpiyatlara da bu ciddiyette hazırlanacağım. Antrenörümle henüz hazırlık sürecini konuşmadık; bir takım planlarımız var ama henüz girişimde bulunmak için erken diye düşünüyoruz.
Bahar Hanım, alttan gelen atletler konusunda bir sorum olacak. Tarzını, ahlakını beğendiğiniz ve yakın veya orta gelecekte adından söz ettireceğine kanaat getirdiğiniz isimler var mı? Bu çerçevede gelecek kuşakları Türk atletizmini sırtlayacak kapasitede görüyor, onlarda bu ışığı hissediyor musunuz?
Burhan Felek Atletizm sahasında atletizme yeni başlayan bir sürü minik çocuk görüyorum, onun dışında atletizmi yaşamın içine sokmaya çalışan genç,hırslı ,yetenekli atletler de var. Mutlaka hep ilerleyen sporcu bir gençlik olacağını düşünüyor ve umut ediyorum. Gelecekte de başarılarını devam ettireceklerine inandığım mesafeci; Erdem Güler, Ozan Demir, Yayla Kılıç(eşimin öğrencisi),110m engellide Batuhan Eruygun. Bunlar ilk aklıma gelen çok genç isimler.Hepside pırıl pırıl gençler umarım hedeflerine ulaşırlar ve geleceğin elitleri olurlar..
Maalesef ülkemizin acı bir gerçeği; Olimpiyatlara ve Dünya Şampiyonasına katılan bir atletin herhangi bir sponsoru yok. 2004 yılında çıkan sponsorluk yasasının, sponsor olacaklara getirdikleri vergi muafiyetine rağmen, ülkemizde özellikle de atletizm sporu için bu konuda bir bilincin henüz oluşmadığını görmekteyiz ve acı gerçek de sporcularımız bu durumu artık kanıksamış durumdalar. Bakıyorsunuz buna rağmen canla başla mücadelelerine devam etmekteler ve birden çok sponsoru olan rakipleri ile boy ölçüşebiliyorlar. Ne dersiniz Bahar Hanım; bu noktada sporcuların veya yetkililerin yapabilecekleri birtakım şeyler var mı sizce?
Sanırım sponsorluk yasasının içeriğinden birçok yöneticinin haberi yok. Çünkü; sporcuya verecekleri desteği vergiden düşecekler . Bu durumda hem kendileri kazanacak, hem de ülkenin bir sporcu kazanmasına katkıda bulunacak. Bu konuda ne yapılır bilmiyorum. Belki yetkililer bu yasayı zorunlu hale getirebilirler. Ya da tek tek kapılarımı dolaşsak acaba�.
Son sorum; Bahar DOĞAN nihai olarak neyi hedefliyor? 2:31:13 ile geçen yılki Avrasya Maratonu' nda Mehtap DOĞAN tarafından geliştirilen (gerçi tescil edilip edilmediği ile ilgili bir gelişme var mı yok mu; onu da bilmiyorum ) Türkiye rekoruna kendinizi ne kadar yakın hissediyorsunuz?
2.31.13 sağlam bir derece ama çokta ütopik derece değil bence koşulabilir.Umarım koşarım,kim istemez rekortmen olmak�

Umarım bu hedefinize ulaşırsınız Bahar Hanım. Peki kafanızda şu yaşa kadar koşarım dediğiniz bir sınırınız var mı? Yoksa maraton branşının tartışılmaz gerçeğini, bir anlamda da güzelliğini yüzümüzü vurup, daha yeni mi başlıyorum diyeceksiniz?
Daha ne kadar koşarım bilmiyorum ama şu bir gerçek, daha yeni başladım�Yaşım 33, antrenman yaşım henüz 14, yani; fazla yıpranmadım. Geçen sene Avrasya şampiyonunun 42 yaşında olduğu ve 2.28 koştuğu gerçeğini biliyorsak, en az 10 sene daha koşarım diyorum.: ) Bu da çok uzun süre oldu sanırım. Koşmayı seviyorum, profesyonellik sürem dolsa da, sağlık için koşmaya devam edeceğim.
Bahar Hanım bizlerle yaptığınız bu söyleşiden dolayı sizlere şükranlarımı arz ediyorum. Bebeğinizin size şans getirdiği şeklindeki yaygın görüşe binaen, ailenizle mutlu ve başarı dolu yıllar dileği ile�.
Ben teşekkür ediyorum.Sorularınızı cevaplamaktan zevk aldığımı söylemeliyim. Özenle hazırladığınız bir gerçek. Atletizme bu anlamda verdiğiniz katkıdan dolayı teşekkür ediyorum ve çalışmalarınızda başarı diliyorum.

Spor Haberlerinin devamı için.. www.jaglersport.com